Multi: Öykü ve Dolunay.
İyi okumalar.
~~~
"Oradan bakınca kafé de oturup ödev yapacak bir tipe mi sahibim?" diye sordu dakikalardır bir halta karar veremediğimiz Merih. Dediğine karşı sıkıntıyla bir nefes alıp verdim. "Buradan bakınca hiç ödevlik bir tipin yok!" dediğimde sesimdeki bıkkınlık artık çığlıkla ben buradayım diyordu.
Başta çocuğu ödev yapmaya ikna edemiyordum şimdi de nerede yapacağımıza. "Ha işte bende onu diyorum. Uğraştırma da beni kendin yap." deyince gözlerimi devirdim. Sanki kalk git bir şeyleri baştan yarat, yeni bir şeyler yarat diyoruz. Alt tarafı bir araştırma yapıp dosyalayacağız. Aslında ödevi tek başıma da yapabilirdim. Ama ona olan merakım her geçen gün biraz daha artıyordu ve ben onunla zaman geçirmek istiyordum.
O ara sokakta yaşananları -kafama silah dayamış olmasını- yok saymaya çalışıyordum. Çünkü daha sonrasında beni kurtarmıştı.
"Sen de yapacaksın!" Diye direttim sıraya kolumu dayayıp ona dönerken.
"Ben. Kafede. Ödev. Yapmam." dediğini sanki karşısında gerizekalı varmış gibi her kelimeyi vurgulayarak demişti. Sonrada "Seninle de bir yere gitmem!" dedi. Bunu derken beni ezikleyerek söylemiş ve yan gözle beni süzmüştü. Tamam yakışıklısın ama ne bu öz güven değil mi?
"Hah ego yığını! Asıl ben seninle bir yere gitmem!" dedim her an kavgaya hazır mahalle karıları gibi. Sesim çirkef çıkmıştı.
"Evet evet kesin öyle. " diyerek beni geçiştirdi. Ve ayağa kalkıp sıranın yanında durdu. "Bizim evde yapıyoruz ödevi?" sorarcasına konuşmuştu sanki. Ne? Onların evi mi? Bu yoksa beni eve atmayı mı düşünüyor? Yoksa beni eve götürüp orada mı öldürecek?
" Sizin eve de ben gelmem !" dedim Merih'e hala kısık gözlerle bakarken. "Niyeymiş o?" diye sorduğunda hala ayakta dikiliyordu. Yalnız o böyle bana yukarıdan yukarıdan bakınca kendimi küçük bir çocuk gibi hissettim. Zaten aramızda boy farkı vardı birde böyle o ayakta ben oturunca daha bir kısa olmuştum.
"Güvenmiyorum sana." dedim yalan söyleyerek. Ona çok az da olsa güveniyordum. Ya fazla salaktım. Ya da... bilmiyorum işte.
Aramızda kısa bir süreliğine sessizlik oluştu sanki ama o sessizliği bozan Merih oldu. "Bana zaten güvenme. Hem merek etme yemem seni." dediğinde sesi sanki az önce benimle konuşan o değilmiş gibi çok farklı bir şekilde soğuk çıkmıştı. Acaba dediğime alındı mı? Hiç sanmıyorum. Duygusuz öküzün teki çünkü o.
"Olsun ben yine de güvenmiyorum sana." Yalan. Yalan. Yalan.
"Valla keyfin bilir. Tek başına yapmak istiyorsan gelme." deyip bana göz kırparak sınıfın kapısına doğru ilerledi.
Ne yani onların evinde mi yapacaktık ödevi? Yok gidemem ben onların evine. Hem bilmediğim insanların evinde ne işim var? Annesi var mı, babası evde mi? Tamam çekingen bir yapım yok ama tanımadığım insanlarla da o kadar rahat olamam.
Hem Kağan Soykan asla Merih'in evine gidip ödev yapmama izin vermez. Yanına oturmama bile çıldıran çocuk evine asla müsade etmez.Gidip ısrar edip de daha yeni düzelmeye başlayan aramızı böyle boktan bir biyoloji ödevi yüzünden bozamam. Sıkıntıyla yanaklarımı şişirip ellerimle sıradan destek alarak ayağa kalktım.
"Ne bok bir durum be!" diyerek sınıfın kapısına yöneldim. Söylendiğimi duyan sınıfımızın yılışık oğlanı Semih beni gıcık etmek için "Dolunay biyoloji ödevi ne alemde?" diye sordu sırıtarak. Ona gözlerimi devirip "İyi iyi ellerinden öper!" deyip çıktım sınıftan. Bir de orada durup ona laf yetiştiremem. Hem zaten sanki ona dert olmuş bizim biyoloji ödevimiz. Yılışık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK İKİLEM
Teen Fiction© Tüm Hakları Saklıdır Hayat, beni iki karanlık adam arasında bırakacak kadar acımasız mıydı? **** Öyle bir bilinmezlik içindeyim ki nereye gitsem kayboluyordum. Bulamıyordum yolumu bir türlü. Ulaşamıyordum ışığıma. Karanlık her geçen saniye daha da...