K.İ.32

265 53 11
                                    





İyi okumalar.

********

Tek bir kere bile itiraz etmedi. Tek saniye bile düşünmedi. Eminim aklının ucundan bile geçmemiştir itiraz etmek. "Tamam." dedi sadece. Hemen kabul edip 'tamam' dedi. Sanki küçük bir kızın mutluluğunu görmek için bunu demişti. Ya da tam da öyleydi. Küçük kızdım ya hani ben... Önce ceza verdi, sonra ödül. Değişikti o, her şeyi ile. Bunu çok iyi bilirdim. Çok iyi gösterirdi çünkü.


Gülümsedim yine ona bakarken. Araba kullanıyordu. O bana bakmadığından rahatça izliyordum onu. Yüzünün her bir noktasını aklıma kazıyordum. Ezberlemek için. Aslında ezberlemiştim onu ama bir türlü okuyamamıştım. Konu o olunca okumayı da unutuyordum konuşmayı da... Gerçekten mevzu o olunca ben de, ben olmuyordum. Onun yanında iken ben, kör olurdum, sağır olurdum, dilsiz olurdum, aptallaşırdım, salaklaşırdım ama normal ben olmakta çok güçlük çekerdim. Ama benim bu hissi sevmem de zaman almamıştı. Ben... Yine aptallaştım galiba.

"Teşekkür ederim." dedim o yola bakarken. Şirketten çıkmıştık, luna parka gidiyorduk. Kış günü açık bir luna park yoktu ama o şirketten çıkmadan birini arayarak bunu da halletti. Tıpkı kabul etmesi gibi bu da çok kolay olmuştu. "Sana verdiğim cezadan dolayı bir de teşekkür mü ediyorsun?" dedi bir anlığına bana bakıp sonra tekrar yola dönerken. Verdiği cezadan dolayı teşekkür etmediğimi çok iyi biliyordu. Ve benim de o cezadan sonra teşekkür etmeyeceğimi. 'Beni luna parka götür.' dediğimden sonra daha fazla eziyet etmişti resmen. Ve bundan zevk alarak yapmıştı. Bir de pislikti.

"Onun için seni boğsam yeridir." dedim ve ekledim. " Beni luna parka götürüyor olduğun için. " tekrar bana baktı, az öncekinden biraz uzun sürmüştü bu bakışı. Sesim çok heyecanlı çıkmıştı, luna parka gidiyor olduğumuzdan. İkinci gidişimdi ve yanımda o olduğundan daha bir mutlu ve heyecanlıydım. "Küçük bir kızın luna parka giderken bu kadar heyecan yapması... Sanırım gayet normal." dedi bakışları tekrar yol ile buluşurken. Evet bunu inkar edemezdim, gerçekten heyecanlıydım. İtiraz etmediğimden o da sesini çıkarmadı.

Yine sessizlik çöktüğünden arabanın içine bende yine onu seyretmeye başladım. Bir ressamın kaleminden beyaz kağıda özenle dökülmüş kapkara bir mürekkep gibiydi. Kaşları, gözleri, burnu, dudağı, çenesinden boynuna doğru inen yol... Her biri ayrı bir uğraş sonucu oluşmuş gibiydi. Her biri dünyanın yedi harikası olabilme kapasitesine sahipti. Kokusuna hiç değinmiyorum bile.

Boynuna dokunmak istedim o an ama yine korktuğumdan sadece izlemekle yetindim. Çok zordu hiçbir şey yapamadan sadece izlemek... Çok zordu çenesinden boynuna doğru inen yolda parmaklarımı gezdirmek isteyip de sadece uzaktan uzaktan seyretmek. Çok zordu onu sevmek...

Onu izleme zevkini elimden alan, hissettiğim sıcaklıktı. Koltukta rahatsızca kıpırdanmamı sağladı yine bu sıcaklık. Bütün bedenimde değil de sadece alt tarafımda hissettiğim bu sıcaklığın aklıma ilk getirdiği şeyin olmamasını diledim o an. Rezil olurdum yoksa. Kaşlarım çatılırken ne yapacağımı bilemiyordum. Korku ile çaktırmadan kendimi kontrol ettim. Ama işte o an gözlerim kocaman oldu. Gözlerimin kocaman olma sebebi onun yanında regl olmam mı, yoksa bunu geç fark ettiğimden pantolonumdan sızmış olması mı, ya da yanında ped taşımayan geri zekalılardan olmamdan mı bilemedim. Bildiğim şey o an yok olmak istememdi. Ortadan kaybolmak istedim. Kendimi insanlıktan engellemek istedim. Bu dünyadan defolup gitmek istedim.

Ne yapacağımı bilemediğimden korku ile ona baktım. Ne bok yiyecektim şimdi ben? Luna parka gidersek illaki fark edecekti, gitmeyelim desem de 'niye' diye soracaktı. Neden sanki diğer kızlar gibi regl olmadan önce karnım ağrıyarak bana sinyal falan vermezdi? Neden regl dönemimde karnım ağrımaz neden? Bunun olmamasına üzüleceğim aklımdan bile geçmezdi. Böyle bir zamanda olacağım da geçmezdi gerçi. Yanaklarım yanmaya başlarken yutkunup "Gitmesek mi?" diye sordum. Az önceki heyecanın zerresi yoktu sesimde, çünkü yerini utanç almıştı.

KARANLIK İKİLEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin