İyi okumalar
****
Zihnim de, bedenim de biraz daha dirençliydi artık. Yumuşak olmasa da, kirli yerden iyidir diye yatakta yatmayı akıl edebilmiştim sonunda.
Ancak yeni sorunlar eklenmişti bedenime. Açlık ve tuvalet ihtiyacı gibi.
Kendi kendime küfrettim o an; dün gece Bora'nın getirdiği sandviç gibi şeyi gururumdan yemediğim için. Bacaklarımı kendime çekip diretmeye çalıştım ama lavaboya gitmesem ölecektim sanırım.
Yerimde doğrulup bacaklarımı yataktan sarkıttım. Parmak uçlarım soğuk zemine değince bedenimden bir ürperti gelip geçti. Bunu umursamadan ayağa kalktım. Çünkü bedenim artık soğuğu önemsemeyecek kadar alışmıştı bu pis odaya.
Yalın ayaklarım ile kapıya gidip vurmaya başladım. Bir yandan da "Hey! Biri bakabilir mi buraya?" diye bir tarafımdan çıktığını düşündüğüm sesim ile bağırmaya başladım.
"Bora!" diye seslendim. Çıt yok.
"Furkan!" diye bağırdım. Yine çıt yok. Bir ara herkes öldü mü diye düşünüp düşüncemin de gerçek olması için dua ettim.
"Biri buraya baksın artık!" Yoksa altıma edecektim. Daha güçlü vurdum kapıya. "Boraaaa!" avazım çıktığı kadar bağırıyordum.
Kapıdan uzaklaşıp elimi saçıma daldırdım. O an yüzümü buruşturarak tekrar geri çektim. Ve iğrenerek sanki bir kova yağa batırıp da çıkarmışım gibi olan elime baktım. Kendimden iğrendim.
Ancak daha büyük bir sorunum vardı. Tuvalet.
Gözlerimi kısıp tekrar kapıya baktım. Hızlıca gidip tekmemi geçirdim. Tam o sırada uzaktan da olsa ayak seslerini duydum. Kapıdan tekrar bir iki adım uzaklaşıp bekledim.
Sadece bir kaç saniye sonra kapı deliğinde bir kilit sesi belirmiş ve paslı kapı gicırdayarak açılmıştı.
Gelen Bora idi. Çok şükür.
Soran bir ifade ile yüzüme bakıp iri cüssesi ile bana yaklaştı. Refleks olarak bir adım geri kaçmıştım. Kafasını salladı "noldu" der gibi.
"Lavaboya gitmem gerek," diye kısık bir sesle konuştum. "Bu muydu o kadar bağırış çağrışın sebebi?" diye sorduğunda hayretle ona baktım.
Önemli bir sebep değil miydi, tuvalet ihtiyacı? Bence önemliydi.
"Evet!" dedim keskin çıkarmayı başardığım sesim ile. "Tamam," dedi ve başıyla kapıyı işaret etti geçmem için. Ardından da ekledi. "Yanlış bir hareket yapmayı aklından dahi geçirme!" sesi çok ciddiydi.
Sanırım kaçmamam için uyarmıştı. Zaten o bunu diyene kadar aklımda bile yoktu bu. Ancak dediğim gibi 'o bunu söyleyene kadar!
Kolumu sıkıca kavrayarak beni bodrum katı olarak tahmin ettiğim yerden merdivenlere yönlendirdi.
Göz ucuyla etrafı incelemiştim ve geçtiğimiz bodrum katı dahil her yer oldukça lükstu. Bir üst kata çıkınca bunun daha da farkına vardım. Ve sanırım benim kaldığım oda özellikle öyle yapılmıştı. Benim için!
Derin nefes alıp çaktırmadan etrafı incelemeyi sürdürdüm. Burası bir evdi. Oldukça lüks bir ev. Ve bulunduğumuz katta aynı Bora gibi iri cüsseli genc adamlar vardı. Hepsi bir köşede nöbet tutuyorlar gibiydi. Korkarak onlara bakmamaya çalıştım.
Bora etrafı inceledigimi fark etmiş olacak ki sırıtarak "Boşuna kaçış yolu arama. Bulamazsın yavru Soykan," dedi. Gözümü kısarak ona bakıp dengesiz adımlarımı onun koca adımları yanında sıralamaya devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK İKİLEM
Teen Fiction© Tüm Hakları Saklıdır Hayat, beni iki karanlık adam arasında bırakacak kadar acımasız mıydı? **** Öyle bir bilinmezlik içindeyim ki nereye gitsem kayboluyordum. Bulamıyordum yolumu bir türlü. Ulaşamıyordum ışığıma. Karanlık her geçen saniye daha da...