Multi:Atıl (olum çok tatlı değil mi lan ❤️❤️❤️❤️)
İyi okumalar.
********
Dün abimle konuşmuştuk, sarılmıştık, ben yine kendimi tutamayıp ağlamıştım, özürlerimi kabul etmişti ama ben hala gözlerinde duygusuzluk görüyordum. Hareketleri soğuk değildi ama bakışlarında hala az da olsa soğuk yeller vardı. Kendimi kötü hissetmeme yeten o soğuk yel. Gözlerine indirdiği o soğuk perde her şeyi çok iyi gizliyordu. Sesi de öyle. Bir şeyleri çok iyi gizleyebiliyordu o. Soğuk bakışlarıyla, duygusuz sesiyle, ifadesiz yüzüyle yada bunlardan çok farklı olan hareketleriyle... Kendini gizlemeyi iyi yapanlardandı o da. Ama sanki bu sefer o kırgınlığı gizleyemedi.
Dün ondan defalarca özür diledim. Bu sefer fazla ileri giden bendim çünkü. O bana her şeyi unuttuğunu söyledi ama ben tam anlamıyla unuttuğunu düşünmüyorum. Ben de unutamazdım çünkü. Tıpkı birçok şeyi unutamadığım gibi. Bazı şeyler unutulmuyordu çünkü.
Ona sanki bir katile soruyormuşum gibi sormuştum. Sanki karşımda birçok kişiyi öldürmüş bir katil duruyormuş gibi hiç çekinmeden 'onu öldürdün mü?' diye sormuştum. Bunu ona söylediğim için hiçbir zaman kendimi affedemeyecektim. Tamam o bugüne kadar çok pis işlere bulaşmış olabilir, birçok boktan kişiyle uğraşmış olabilir, bana önceden birçok şeyde yapmış olabilir ama o bir katil olamaz. O birinin canına asla kıyamazdı. O ölümün olduğu bir yerde kalamazdı ki. Önceden de dediğim gibi, ölüm bize ağır geliyordu. Taşıyamıyorduk. Kaldıramıyorduk bir türlü.
Tamam abim duygularını bir kutuya koyup, o kutuyu da içinde en kuytu sokaklara hapsetmişti belki - bunu o söyledi duygularının her geçen gün daha da yok olduğunu- ama duygularının olmaması birini öldüreceği anlamına gelmiyor. Duygularının olmaması onun da ölümden çekindiği gerçeğini değiştirmiyor. Duygularının olmaması ölümün ondan aldıklarını geri getirmiyor.
Belki her defasında size göre ölümü çok fazla büyütüyor olabilirim. Ama bence büyütmüyordum. Çünkü ölümün kendisi zaten büyüktü. Hele de benim için. Ben aynı anda hem annemi hem babamı teslim etmiştim ölüme. Hem annemi hem babamı. Hem çocukluğumu hem gençliğimi. Hem onlarla yaşadıklarımı hem yaşayacaklarımı. Hem anne sevgisini hem baba sevgisini. Ben onlarla beraber birçok şeyden yoksun kalmıştım. Onlarla yaşayacağım bir çok duyguya hasret kalmıştım. İçimde her geçen gün yanarak büyüyen bir özlemle yaşamak zorunda kalmıştım. Bunlar büyük şeyler değil miydi sizce?
Ve dünya üzerinde bunu yaşayan sadece ben değildim. Hem annesini hem babasını ölümün kollarına bırakan sadece biz değildik. Hatta gözleri önünde anne ve babasını kaybeden sadece ben değildim. Burası kocaman bir dünya... Ve bu kocaman dünyada benim gibi bir sürü insan var.
Ben aylarca kulağımda yankılanan silah sesiyle yaşamıştım. Aylarca duyduğum en ufak bir patırtı sesinde ağlamaya başlamıştım. Aylarca gördüğüm rüyalar yüzünden uykudan korkar olmuştum. Tam iki yıl boyunca psikologlarla yaşamıştım. Abimin yüzünü o boktan iki yıl içinde sadece dört kere görmüştüm. Ve belki benim gibi birçok kişi daha...
Ben yıllardır annem ve babamın öldürüldüğü o dağ evinin yanından dahi geçememiştim. Büyük babamın vefat etmeden önce, babam ile yaptıkları, içinde her köşesinde çocukluğumuz kokan o evin yanından geçmeye bile korkmuştum. Önceden o evde çocukluğumuz kokuyordu ama sonra ölüm kokmaya başladı. Ölüm orayı da bizden almıştı.
Bana anlatılan kadarıyla abim benim gibi psikologlara falan gitmemişti. O da zor zamanlar yaşamıştı. Ama içinde. Kim bilir neler yaşamıştı içinde. Kim bilir ne cehennemler vardı içinde? O soğuk yüzünün arkasında ne alevler yanıyordu. Kim bilir nasıl karanlıktı içi? Dünyanın karanlığında boğmuştu ölüm bizi. Karanlıkta olması normaldi belki abimin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK İKİLEM
Teen Fiction© Tüm Hakları Saklıdır Hayat, beni iki karanlık adam arasında bırakacak kadar acımasız mıydı? **** Öyle bir bilinmezlik içindeyim ki nereye gitsem kayboluyordum. Bulamıyordum yolumu bir türlü. Ulaşamıyordum ışığıma. Karanlık her geçen saniye daha da...