K.İ.43

182 42 25
                                    

İyi okumalar.

**

 
     Gözlerimi açmış mıydım yoksa hala kapalı mıydı bunu idrak edemiyordum. Açmış olsaydım aydınlık olurdu herhalde değil mi? Ve şu ağırlık göz kapaklarımda olmazdı değil mi?

Neredeydim?

Yalnız mıydım?

Aydınlık mıydı?

Soğuk muydu? Ya da sıcak?

Bu koku neydi? Küf ve nem mi?

Yerimde kıpırdanmaya çalıştıysam da bunda pek başarılı olamadım. Kemiklerim etime batıyordu sanki. Yüzümün acı ile buruştuğunu hissettim. Ve acı küf ile nem tadında yutkunduğumu.

Ağzımı açıp konuşmaya çalıştım. Ah, ama yine başarısızlıkla sonuçlandı.

Nerede olduğumu hatırlamaya çalıştım. En son ne yaptığımı, kiminle olduğumu, ne yapıyor olduğumu... Ama hepsi ucu açık cevapsız bir soru olarak kaldı.

Beynimin içi karman çormandı. Cevapların hepsi oradaydı biliyorum ama hepsi birbirine karışmış olduğundan sonuca varamıyordum.

Acıyla inledim. Bu dayanılmaz bir bilinmezlikti.

Bir süre sonra gözlerim karanlığa alışmıştı. Ve buradan da gözlerimin dakikalardır açık olduğunu anladım. Bulunduğum yer karanlıktı. Nefesim titrekçe dudaklarımın arasından kayıp gitti.

Karanlıktı.

Küf ve nem kokusu ciğerlerime yapışıyordu. Bunun üzerine karanlık korkusu eklenince soluğum kesilecek gibi oldum.

Güçlükle "Neredeyim?" diye konuşmuştum sonunda. Ancak sesim yalnızca benim kulağıma ulaşmıştı daha öteye gidememişti.

Yanaklarımın ıslandığını yerde doğrulmaya yönelik yaptığım hareketler sırasında ancak fark edebilmiştim. Ağlıyordum yine.

Uyuşmuş bedenim hareket edemeyince aklıma felç olduğum gelmişti. Bu hareketsizlik ancak böyle açıklanabilirdi. Ve bu hissizlik...

Ağzımdan bir hıçkırık kaçtı böylelikle. Ve yanaklarımdaki göz yaşlarının sayısı artışa geçti.

Çok geçmeden karanlık odada bir kapının açılma sesi duyuldu. Ve ardından odanın içi yanan ışıkla aydınlandı. Işık bir anda gözlerim ile buluşunca gözlerim kapanmış ve ağzımdan boğuk bir inleme kaçmıştı.

Gözlerimin ışığa alışması oldukça uzun sürmüştü. Öyleki odanın içinde birkaç ayak sesi yankılanmış, dibime gelene kadar devam etmiş ve o gelen her kimse gölgesi üzerime düşmüştü. Bunu göz kapaklarımın arkasının biraz daha kararmasından anlamıştım.

"Sonunda uyanmışsın yavru Soykan," diye tanıdık bir ses konuşunca gözlerimi aralamıştım. Tahmin ettiğim gibi üzerime düşen gölgesi ışığı engellemişti.

Kafamı çevirip de kim olduğuna bakamıyordum. Boynum tutulmuştu ve ben sadece bu kişinin spor ayakkabılarını görebiliyordum.

"Yavru Soykan?" diye alaylı sesi ile sordu. Yutkundum konuşmak için.  "Kimsin sen?" diye sordum kısık, titrek ve pürüzlü sesim ile.

Kükremeyi andıran boğuk kahkahası odanın içinde yankılandı. "Ne çabuk unuttun? Oysaki sadece iki gündür uyuyordun."

İki gün mü? İki gündür uyuyor muydum? Aralıksız 48 saat uyku?

KARANLIK İKİLEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin