İyi okumalar
~~~~~
- Kağan -
Evden nereye gideceğimi bilmeden çıktım. Öfkem beni deliye döndürmüş olduğundan arabayı son sürat kullanıyordum. Dolunay'a, Merih piçine olan öfkem kendime olan öfkemin yanında bir hiçti. Çok s*ktir edilesi bir abiydim çünkü. Gerçi abi de denir mi bilmiyorum.
Bugüne kadar kıza güç gösterisinden başka bir şey yapmamıştım. Onu kendimden ne kadar uzak tutabildiysem o kadar uzak tutmuştum. Bana yaşatılanları o da yaşamasın diye, benim karanlığıma bulaşmasın diye alıp en uzağa koymuştum onu. Ama beynime sokayım ki bir kere bile durup hislerini düşünmemiştim.
Öfke ile bağırıp yumruğumu direksiyona geçirdim.
Anne ve babamın yokluğuna bir de kendi yokluğumu ekleyerek daha da kötüye sürüklemiştim her şeyi. Ben sadece onu düşündüm, ona zarar gelmesin diye yaptım ne yaptıysam. Ama görüyordum ki kendi karanlığımdan uzak tuttuğum küçük bebeğime başka karanlıklar yaklaşıyordu.
"Ah, o Merih'i s*keceğim!" Bir kez daha yumruğumu geçirdim direksiyona. Nereden çıkıp gelmişti ki bir anda? Neden gelmişti? Kütüphanede Dolunay'ın ona gülümsediği aklıma gelince dişlerimi sıkıp gaza daha fazla yüklendim. Aptal kız, onun kim olduğunu bilmiyordu. Aptal.
Bir türlü öfkem dinmiyordu. Bir bara gidip kafa dağıtmaya çok ihtiyacım vardı ama daha Dolunay beni geçen gün öyle sarhoş görmüşken yine görsün istemiyordum. Arabayı diğer arabaların arasından makas attırarak her zaman gittiğim uçuruma sürdüm.
.
Arabayı tam uçurumun kenarında durdurup kapıyı açarak dışarıya çıktım. Kapıyı kapatırken ona 'bu kapı senden değerli' dediğim aklıma gelince kırılacak derecede hızlı kapattım. Kapı bile ondan değerliymiş! Gerçekten ama gerçekten s*ktir edilesi bir abiyim.
Saatlerdir orada öylece bilmem kaçıncı paket sigaramı bitirmiştim. Hava çoktan kararmıştı ve saate baktığımda neredeyse gece yarısı olmuştu. Artık eve gitmem gerektiğinin farkına varıp arabaya binip eve gittim. Eve girdiğimde evin içini bir tek camlardan giren ay ışığı aydınlatıyordu. Dolunay odasındaydı anlaşılan.
Açtım ama bunu önemsemeyecek kadarda umursamaz olduğumdan merdivenlere yönelip yukarıya çıktım. Yukarıya çıktığımda benim odamla çaprazında olan Dolunay'ın odası arasında bir bakışma yaşadım. Odama gitmek yerine onun odasına yöneldim. Kapısı kapalıydı.
Uyumuştur değil mi?
Kapıyı yavaşça açıp kapatmadan içeriye girdim. Uyuyordu. Sessiz olmaya özen göstererek yanına gidip yatağının kenarına oturdum.
Arkası bana dönük olduğu için yüzünü göremiyordum. Elimi aynı anneminki gibi olan ipeğimsi saçlarına götürüp okşadım. Bu hareketi yapmamla yerinde kıpırdanıp bana yüzünü döndü. Uyanmaması için elimi saçından çekmek zorunda kalmıştım. Tekrar uykuya daldığına emin olup elimi saçlarına götürüp okşadım yine.
Yüzünü inceledim, aynı annem gibi olan o güzel yüzünü. Onun gibi deniz mavisi gözleri vardı. Saçları annem gibi kokuyordu. Hanım eli gibiydi. İnsanı rahatlatıyordu. Annem gibi kumral dalgalı saçları vardı. Annemin bir küçük kopyası gibiydi.
"Üzgünüm Dolunay." üzgündüm ona gerçekten bir abi olamamıştım. "Bana yaşatılanı sana yaşattığım için üzgünüm." ona bir hiçmiş gibi davranmıştım. Böyle yapınca benden soğur, benden uzak durur sanmıştım. Yanıldığım nokta şuydu ki: O benim aksime oldukça sadık bir kardeşti. Ona ne yapmış olursam olayım her zaman beni düşünmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK İKİLEM
Roman pour Adolescents© Tüm Hakları Saklıdır Hayat, beni iki karanlık adam arasında bırakacak kadar acımasız mıydı? **** Öyle bir bilinmezlik içindeyim ki nereye gitsem kayboluyordum. Bulamıyordum yolumu bir türlü. Ulaşamıyordum ışığıma. Karanlık her geçen saniye daha da...