K.İ.33

288 55 25
                                    

İyi okumalar.

****



   Boğazıma yapışmış ve bir türlü gitmek bilmeyen yumrunun sebebini de bir türlü çözemiyordum. İki gündür oraya bir taht kurmuş gibiydi, o canımı yakan yumru. Dün ve bugün...

Dün dudaklarıma o öpücüğü bırakırken sanırım o yumruyu da boğazıma bahşetmişti. Bir öpücük, bir yumru ve sayısız göz yaşı armağanım olmuştu dün çektiğim cezaya...

Canım o kadar yandı ki dün... Çok acımıştı canım ama bir o kadar da sevinirken... O kadar sessizliğe büründü ki göz yaşlarım, bir o kadar da sevinç çığlıkları atarken... Çok ağır gelmişti dün bana, ama bir o kadar da kuş gibi hafifken...

İlk öpücüğüm... Sevdiğim ilk adamın olmuştu. Bu beni mutlu ediyordu ama bu mutluluk o ifadesiz bakışların aklıma konuvermesi ile buharlaşıyordu. Belki o bakışlar öyle olmasaydı ben şu an yatağıma kıvrılmış,  hüzün yüklü yaşların yanağımdan süzülüşünü hissetmek yerine sevinçle cıvıldıyor olurdum. Ya da bugün okulda hiçbir şey olmamış gibi davranmasaydı ben kendimi aptal hissetmezdim.

Keşke dudaklarıma bıraktığı o içimi kavuran öpücükten sonra gözlerine bakmasaydım. Belki o zaman göz yaşlarım hüzün değil de sevinç dolu olurdu. Belki... Belki şu boğazıma çöken lanet yumru orada olmazdı. Ya da şu kalbimde sürekli dansa kalkmış olan kelebek bugün, sessizliğe bürünerek köşesine çekilmiş olmazdı. 

Ve aptalım ki hala onun yanında olmak istiyorum. Hala soğuk adamın yanında üşürken yanmak istiyorum. Hala aptalım... Çünkü hala seviyorum...

______

Sabah uyanınca gözümde hissettiğim o lanet batma hissinden dolayı çığlık atmamak için kendimi zor tutmuştum. Gözlerimin içinde dikenli çalılar var gibi ben gözlerimi hareket ettirince onlarda oraya batıyordu sanki. Gerçekten çığlık atmamak için zor tutuyordum hala kendimi. Bağazımdaki yumru bunu destekleyen bir etkendi.

Ölü adımlarımı merdivenden bir bir atarak aşağı indim. Yorgun hissediyordum kendimi, ağlamanın verdiği bir şeydi bu. Koluma astığım çanta bile bir mucize sonucu orada duruyordu sanırım. Ve hala atabiliyor olduğum adımlar... 

Bu bitkin halimle okula gidiyor olduğumun düşüncesi bile intihar sebebiydi. Ama gitmesem hem o lanet derslerden eksiğim olacaktı hem de ben evde yine aklımı soğuk adamla meşgul edip göz yaşlarımı sahneye sürecektim. En iyisi gitmekti. Onu görmek için gitmek istediğimi kendime itiraf bile edemiyorum.

Salona giriş yaptığım sırada gözüme ilk koltuğun yan kısmında duran bir çanta ilişti. Tanıdık çantanın aklıma getirdiği ilk şey abimin 'bir işim var' cümlesiydi. Nerede görsem tanırdım bu çantayı(!) Derince bir nefes alıp, kolumda asılı duran çantayı yere bırakarak masaya yöneldim. Abimin yanına. Bir yandan elindeki telefona kaşları çatık bir biçimde bakarken diğer yandan da elinde olan fincandan çayını yudumluyordu.

Genel hali sinirli olduğundan kaşlarının çatık olma kısmına pek takılmadım. Masanın yanına kadar gelip oturmadan ayakta dikilmeye başladım. Bakışlarım abimde takılıverdi. Birkaç saniyenin sonunda o da beni fark etti, gözleri bana dönerken. Varlığımı fark ettikten sonra tekrar telefonuna döndü ama yerime oturmadığımı anlayınca tekrar bana baktı, sorarcasına. Ve ekledi. "Niye öyle ayakta dikildiğini merak etmiyorum değil!" sesinde de aynı bakışlarındaki gibi soran bir ifade boy gösteriyordu.

"Bende şu koltuğun yanında duran duran çantanın ne için olduğunu merak etmiyorum değil!" dedim elimle arkayı işaret ederken. Arkamda kalan çantaya kaçamak bir bakış attıktan sonra yine bana döndü. Ve "Birkaç günlük bir işim var." diye o tahminimdeki cevap ile kulaklarımı şenlendirdi. Alay eder gibi, duygudan yoksun bir vaziyette gülüp "Hiç ama hiç şaşırmadım bu cevaba."

KARANLIK İKİLEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin