K.İ.34

266 54 22
                                    



Keyifli okumalar.

********

       Kalbimdeki sızı... Hak ettiğimi düşündüğüm bir sızıydı. Ama yinede canımı acıtmasını engelleyemiyordum. İçimi kanlar içinde bırakmasına karşı koyamıyordum. Canım o kadar çok yanıyordu ki... O kadar çok kırılmıştım ki... Boğulacak gibi oluyordum. Ama kokusu bunu engelliyordu. Ölecek gibiydim. Ama kolları beni sarmış, ölüme teslim etmemek için direniyordu.

Beni kıran adam, yine beni toplayan adamdı. Beni yaralayan adam, yine beni iyileştiren adamdı. Beni boğan adam, aynı zamanda nefes kaynağımdı da. Soğuk adam... O benim için hem ölümdü hem de yaşam... Karanlık bir ölüm ve karanlık bir yaşam. Bir kenarı ölüm diğer kenarı yaşam kokan bir uçurum misaliydi, o. Ben de o uçurumun kenarında ağlayarak duran aptal küçük bir kız. Kendi intiharını seçen bir küçük kız. O uçurumda ölmek isterken aynı zamanda o uçurumda yaşamak da istiyordum. Ama hangi tarafı seçeceğimi bilmiyordum. Çünkü bu iki tarafta ortak bir nokta vardı: Seçtiğim tarafta ne ile karşılaşacağımı görmemi engelleyen karanlık bir nokta vardı. İki taraf da zifiri karanlıktı...


Ama o uçurumu seviyordum ben. Hangi tarafı seçersem üzülmeyecektim. O karanlıktan da korkmayacaktım. Dediğim gibi ben onun karanlığını bile seviyorum. Sevmek zorundayım. Çünkü o karanlığın ta kendisiydi.


Ağırlaşan bedenim ile yatakta öbür tarafa döndüm. Uyanmıştım. Ama gözlerimi bir türlü açamıyordum. Saatlerce akan göz yaşlarımdan bana kalan yoğun bir acıdan başka bir şey değildi. Ve baş ağrısı. Ve uyuşuk bir beden. Ve de oraya akan yaşlardan dolayı boğulmak üzere olan bir kalp... Dün yaşananlar yine bir bir aklımdaki onlara ayrılan köşeye geçerken nefesim kesilecek gibi oldu. Boğazımda hissettiğim kurulukla yüzümü acı ile buruşturdum. Güçlükle yutkundum. Ağzımı açmak istedim, biraz olsun nefesimi tam alabilmek için. Ama orası da aynı gözlerim gibi bir birine yapışmıştı sanki. Açamıyordum.  Kendimi zorlayıp sonunda açabilmiştim ağzımı. Acı acı nefesler dudaklarımın arasından kayarak dışarıya çıkıyordu. Ve yine acı nefesler boğazımı yakarak oradan geçip ciğerlerime ulaşıyordu. O acı soluklar arasından kokusu da ciğerlerime ulaşıyordu. Ama bu sefer her zamanki gibi ferahlaymıyordu orayı. Cayır cayır yakıyordu.

Gözlerimi açmak istediğim sırada dudaklarımdan acı dolu bir inleme kaçtı. Müthiş bir sızı hakimdi gözlerime. Üzerinde tonlarca ağırlık var gibiydi. Hem ağırlaşmıştı, hem batıyordu, hem içinde büyük bir sızı vardı, hem kirpiklerim birbirine geçmiş gibiydi. O an, o acıları hissetmemek için kör olmayı bile diledim. Ama olan sadece acıyla inlememdi. Merih oda da değildi sanırım. Eğer olsaydı bana yardım ederdi, biliyorum.

Birkaç ses kulaklarıma dolunca gözlerimi açma çabalarımı sonlandırıp seslere odaklandım.  İlk başta kapıdan gelen bir ses duymuştum. Ardında da Merih'in sesi doldurdu kulaklarımı. "Ne zamandan beri benim odama girmek ister oldun kardeşim?" diye meraktan uzak kinayeli bir ses ile sordu. "Dolunay'a bakacağım Merih," diye ifadesiz bir ses ile cevap veren kişi Atıl'dan başkası değildi. Sesinin neden ifadesiz olduğunu düşünmeden edemedim. Ve dün olanlardan haberi var mıydı ki onun? Merih asla söylemezdi. Sorsan bile anlatmaz o, kaldı ki kendi anlatsın. Yok, hayır o söylememiştir.

KARANLIK İKİLEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin