K.İ.26

268 73 8
                                    


İyi okumalar.

***


           Biten yazılıların ardından, umurumuzda olmayan okulu iyice boşlamıştık. Normalde çalışmadığım dersi, yazılılarda bitince iyice bırakmıştım. Bana eşlik eden arkadaşlarım da tabi. Bilmem kaç ay sonraki sınava da ebelerimiz girer artık.

Şu anda okulu kırdığımız bir cuma gününün tadını çıkarıyorduk. Atıl, Emir, Öykü, ben ve Merih. Dışarıda sanki gökten kovalarla boşalırcasına yağmur yağdığından, bir cafe de oturmayı tercih ediyorduk. Bu yağmurda dışarıda gezenlerin aklından şüphe ederim. Gerçi aramızda olanların da aklı ile ilgili bazı şüphelerim var ama neyse. Kendi düşünceme kısık sesle kıkırdayıp bakışlarımı yan tarafımda oturmuş Emir ve Öykü'ye çevirdim. 

Her geçen gün birbirlerine daha fazla bağlanıyorlardı. Sevgileri bir çığ gibi sürekli büyüyordu. Ve umarım böyle de devam ederdi. İkisi de mutlu olmayı hak ediyordu çünkü. Sürekli olduğu gibi Öykü yine Emir'in kolunun altındaydı. Onu sahiplenir gibi doluyordu kolunu omzuna, Emir. Bakışlarımı Atıl'a çevirdim bu sefer de. O da her zamanki gibi bir ona bir buna laf söyleyip duruyordu. Sadece bize laf söylese iyiydi, şu bir iki saat içinde kafede birçok kişiye sataşmıştı. Tabi Merih'in gazabına da uğramıştı bunu yaparak. Gülümsedim arkadaşıma bakarak.

Ve bakışlarımı Merih'e kaydırdım. O da bütün benliği ile karşımda oturmuştu. Ama bi farklı bakıyordu bugün gözlerime sanki. O gözler çok şey anlatıyordu bugün bana. Gizlememişti kendini her zaman olduğu gibi. Sanki hatırla diyordu bana. Hatırla küçük kız diyordu o gözler. Ama niye? Sabahtan beri böyleydi bakışları. Anlam veremiyordum. Konuşmalarımıza nadiren katılıyordu, yine. Ya da hiç yorum yapmıyordu.

Ben de biraz farklıydım aslında bugün. Gerçi sebebi aklımım abime takılmış olmasıydı. Düşüncelerim bir ona kayıyordu, bir buraya takılıyordu.

Sabah kalktığımda onu evde görememiştim. Her yere bakmıştım ama yoktu. Aramıştım, telefonu kapalıydı. Okula gittiğimde yine bulamamıştım onu. Bugün onu gören kimse de olmamış. Ve ben iyice meraklanmıştım. Nereye gittiğine dair, ne yapıyor olduğuna dair bir tahmin yürütemiyordum. Tayfasından başka kimlerle takılır, nerelere gider bilmiyordum ki. Sıkıntıyla bir nefes aldım. Aklıma hiç iyi olmayan şeyler geliyordu. Kötü kötü düşünceler beynimi yeyip bitiriyordu.

Kötü düşüncelerimi bir kenara bırakıp bizimkilere dönmeye karar verdim. İyi bir düşüncem yoktu bazı konularda, ben de kötü düşünmemek için hiç düşünmemeyi tercih etmiştim. 

"Siz böyle saplar olarak ayrı bir masaya mı geçseniz acaba!" diye bizi ezen ses tonunu kullanarak konuştu Öykü. Dediğine karşı masada gülen iki kişi vardı. Kendisi ve Emir. Ben gözlerimi devirmiştim, Atıl ise yüzünü buruşturmuştu. Merih desen, hiç etkilenmemiş gibiydi. Etkilenmez tabi, o sap değildi çünkü. Öyle düşününce kaşlarım çatıldı birden.

"Görmemiş ve Sevgilisi." dedi iğneleyerek Atıl. Ve ardından yan tarafında oturan Öykü'nün saçını çekip "Her seferinde gözümüze sokmak zorunda değilsin kızıl şeytan!" cırladı. Bazen şu çocuğun ses tellerinin ona bir kızdan nakledildiğini düşünmüyor değilim. Benden beter cırlıyordu resmen. Öykü "Ah!" deyip yüzünü acıyla buruşturdu. Oh iyi olsun.

Emir Öykü'yü biraz daha kendine çekip, Atıl'ın koluna yumruğunu geçirdi. "Lan başlarım belana ha! Dokunma benim sevgilime." diye kızmayı da ihmal etmedi. Yüzü zaten buruşuk olan Atıl'ın bununla birlikte daha da buruşmuştu. "Allah'tan daha sevgilin ha. Sanırsın bebelerinin anası!" Hani vardır ya böyle koca kadınlar, sürekli kendisinden küçüklere iğneleye iğneleye laf söyler, aynı öyleydi Atıl. Gülmüştüm bu haline. Emir'in de yüzünde keyifle bir sırıtış oluşmuştu, az önceye nazaran. 

KARANLIK İKİLEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin