İyi okumalar.
***
'Uzak' kelimesinin anlamını onunla öğrendim ben. Sözlükte yazan ile gerçekte olanın aynı olmadığını öğrendim. O öğretti bana, hiç konuşmadan, hiç anlatmadan. Sadece gösterdi. İçimi sızlata sızlata gösterdi. Gözlerimi acıta acıta... Çok iyi gördüm, çok iyi anladım. 'Uzaklık' araya koyduğun beş-on adımlık mesafe ile olmuyordu. 'Uzaklık' hemen yanı başında olmasına rağmen hissettiğin o kilometreler ile oluyordu. Hissettiğin o mesafe belirliyordu bunu. Bunu ondan öğrendim ben. Soğuk adamdan...
Hemen yanı başımdaydı ancak çok uzak kalıyordu. Demiştim ya, gökyüzü gibiydi. Çok yakındım ona ama çok da uzaktı bana. Her seferinde hissettiğim o uzaklık, bir yumruya dönüşüp boğazıma çöküyordu. Hissedilen o uzaklık düğüm düğüm ediyordu boğazımı. Ama yapacak bir şey yoktu, hissettiğin o uzaklığı yok sayıp ona koşmaktan başka.
Korkardı insan ona koşarken. Çünkü sonunda ne olacağını bilmezdi. Soğuk adama doğru koşuşunda ne olacağını bilmezdi. Yorulurdu insan ona koşarken. Uzaktı ya hani. Belki sıkılırdı ona ulaşamadığı mesafeleri kat ederken. Belki boşa çaba harcadığını düşünürdü, bitmeyen mesafeler esnasında. Belki de ona ulaşınca karşılaşacağı karanlıktan korkup pes ederdi.
Çok iyi bildiğim bir mevzuydu bu. Çünkü ben de ona koşmak istiyordum. Çünkü ben de ona ulaşmak istiyordum. Çünkü ben de soğuk adamı görmek istiyordum... Sırf meraktan değil, sırf sevdiğim adamın kim olduğunu görmek istediğimden.
Biraz olsun onun içini görmek istediğimden. Biraz olsun onu tanımak istediğimden... Ben tanımadan sevmiştim onu. İçini görmeden. Sadece dış görünüşünü mü sevdim yoksa? Ama hayır. Sadece dış görünüşünü sevmemiştim. Ben onu sevmiştim. İçini görmesem bile, her şeyi ile onu tanımasam bile onu sevmiştim. Onu...Hep derim ya, herkesten farklıydı o, bugün de farklıydı. Doğum gününde bile... Doğduğu günde bile 'herkes gibi' değildi o. Normal bir insan doğum gününde parti yapar, arkadaşlarını çağırır, eğlenir, pasta keser, dilek tutar ve dahası. Ama Merih doğum gününde de insanlardan uzaklaşıyordu, bir sonraki doğum gününe kadar gerçekleşemesini isteyeceği bir dilek tutmak yerine doğduğu güne lanet ediyormuş, tek başına, yalnızca geçiriyormuş bugünü. Bunları kardeşi saydığı çocuklardan öğrendim. Atıl ile Emir. Yıllardır birbirlerini tanıyorlardı ve Merih yıllardır da doğum gününde hep aynı şeyi yapıyormuş. Yalnız kalacağı bir yere gidiyormuş.
Önceki gün banyoda uyuyakalmıştım. Merih'in omzunda yumduğum gözlerimi, kokusunun bütünleştiği yatağında açmıştım.Ve uyandığımda neredeyse akşam olmuştu ve de ben o gün Merih'in doğum günü ile ilgili çocuklara bir şey soramamıştım. Ta ki düne kadar. Belki kutlarız diye düşünmüştüm ama onların bana verdiği cevapla bunun pek mümkün olmayacağını anladım. Atıl dalga ile karışık "O her yıl doğduğu güne lanet ediyor" dese de benim aklıma takıldı. Her şakada bir gerçeklik payı vardır çünkü. Ki konuşulan kişi de Merih olunca bu durum çok olanaklı idi.
Ve ben bugün belki hayatım boyunca hiç unutmayacağım bir işe kalkıştım. Merih'i takip edecektim. Gideceği yeri önmsemiyordum, niye doğum gününü arkadaşları ile kutlamak yerine tek başına kaldığını önemsiyordum. Düşecektim peşine, artık ne öğrenebilirsem. Bu yaptığıma karşın Öykü'den bir sürü laf yesem de umursamadım.Okuldan çıkıp hızlıca eve gelmiş ve hızlıca giyinip evden çıkmıştım. Abime kendimi kötü hissederek ufak bir yalan söylemiştim ama bunu söylemeye mecburdum. Merih'in peşine takılacağım deseydim ebem ile 'evcilik' oyunu oynardı çünkü. Hem benim ebemin hem de Merih'in ebesinin can sağlığı için yalan söylemeye mecburdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK İKİLEM
Teen Fiction© Tüm Hakları Saklıdır Hayat, beni iki karanlık adam arasında bırakacak kadar acımasız mıydı? **** Öyle bir bilinmezlik içindeyim ki nereye gitsem kayboluyordum. Bulamıyordum yolumu bir türlü. Ulaşamıyordum ışığıma. Karanlık her geçen saniye daha da...