Vücudumda ki acıya göğüs gerip gözlerimi araladım. Oldukça yorgun ve halsizdim. Elice'nin o halini hatırladıkça kötü oluyordum. Justin'in ona yaptıkları...
Yattığım yerde doğrulup etrafı inceledim. Burası revirdi. Bir kaç sedye, kan torbaları ve ilaçlarla dolu dolaplar vardı. Çok yorgun düşürebilecek antrenmanlar ve eğitimlerden sonra genelde ihtiyacı olan vampirlere kan takviyesi yapılırdı bu alanda.
Kapı açıldı ve içeri profesör girdi.
"Adrian, demek uyandın. Nasıl hissediyorsun?" Diye sordu gülümsemesiyle."Yorgun..." diye mırıldandım. Anlayışla başını salladı.
"Biraz kan takviyesi eminim her şeyi halleder." Dediğinde çekmeceden kan torbasını çıkarıp bana uzattı. Boğazımda ki acı ve yüzümün vampir halini alışıyla kanı vampir hızıyla alıp tek seferde içime çektim. Torbanın içinde tek damla kan kalmamıştı."Sinir kontrolünde o kadar çok sinirlenmişsin ki kelepçeler seni daha çok sıkmış ve bileklerin kopacak duruma gelmiş. Kontrolünü tamamen kaybettiğin içinde sana sakinleştirici verdik." Diye bana ne olduğunu açıkladı. Başımı salladım.
"Ne zaman burdan çıkarım?"
"İstediğin zaman çıkabilirsin." Dediğinde vampir hızıyla kapıdan çıkıp antreman salonuna koştum. Kum torbasını çıplak elle yumruklamaya başladım. Atılan bir tokat gibi ses yayıldı etrafa. Meraklı vampirlerin bakışları arasında kalırken ellerimde yaralar açılmaya ve kum torbası yırtılmaya başladı. Umrumda değildi. Sinirimi alamıyor ve kendimi kontrol edemiyordum. Elice'nin acı çığlıkları, yalvarışları çıkmıyordu aklımdan.
İyi değildim kesinlikle. Bu halde Elice'nin karşısına geçebileceğimden emin değildim.Sanırım çıkmayacaktım da.
ELİCE:
Çekemeyip sonuna kadar sabrettiğim dersim bitmişti. Çantamı toplamaya başlamışken Alex sınıftan içeri girdi.
"Beraber gidelim mi?" Diye sordu. Başımı salladım.
"Tamam. Zaten markete gitmemiz gerekiyordu." Dediğimde başını salladı. Çantamı omuzlayıp sıradan kalktım. Alex önümden yürürken bende Adrian'a mesaj yazıyordum.
"Ben arkadaşımla gidiyorum. Sonra görüşürüz." Diyip gönderdim. Telefonu cebime koymak üzereydim ki mesaj geldi.
"Tamam. Sonra görüşürüz." Yazıyordu.Telefonu cebime koyup Alex'in yanından yürümeye başladım. Beraber okulun bahçesine çıkıp yolun kenarına geldik. O sırada etrafta Adrian'ın olmasını ümit ederek her yere baktım. Çatılı on kişilik çardaklara, çimenlere, duvar köşesinde ki ve bahçede olan banklara kadar her yere...
Ama bir türlü bulamadım onu. Hayal kırıklığına uğrayarak Alex'in arabasının yanına geldim. Ön yolcu koltuğuna bindim. Alex emniyet kemerini takarken ben de etrafı son kez gözledim. Ama hala yoktu.
Derin bir nefes alarak emniyet kemerimi takıp çantamı arka koltuğa yerleştirdim. Alex arabayı çalıştırdı ve yola çıktık.
***
Benzinliğin önünde durduk.
"Benzin de yok. Alış-verişi de yapıp gelirim." Dedi. Başımı salladım. Alex arabadan inip görevliye,
"Acil fulle." Dedi ve markete girdi. Bende arkama yaslanıp onu beklemeye başladım.ALEXANDRA:
Otomatik açılan kapıdan içeri girdim. Fazla kalabalık değildi.
Hızlıca raflardan gerekli eşyaları aldım. Sonrasında kasaya yöneldim. Sadece tek bir kişi vardı. Onu beklemeye ve kasiyerle aralarında ki sohbeti dinlemeye başladım.
"Bak, sevmek çok aptalca. Yaşa ve öl. Neden güzel bir kızla çıkarken yarın çok daha güzel bir kızla çıkmayasın ki?" Aptal sohbetini dinlemekten sinirlenmeye başlamıştım. Sabır için derin bir nefes aldım.
"Beni anlıyorsun değil mi?" Kasiyer başını salladı. Onun da bu sohbetten canının sıkıldığı oldukça ortadaydı.
"He birde..." boş boğazlık edip konuşmasından sıkıldım. Ve lafını bağırarak kestim.
"Bey efendi şu aptal sohbetinizi bitirsenizde bizde bir ihtiyaçlarımızı alsak?!" Dedim sinirle. Bakışları bana döndü ve bir süre öylece baktı. Ona ne dercesine baktım.Geri çekilip eliyle geçmemi işaret etti. Kasiyer çocuk bana minnetle bakmaya başladı. Gülümsedim. Eşyaları kasadan geçirdi.
Parasını ödedim.
"İyi günler." Dedi kasiyer çocuk.
"İyi günler." Diye karşılık verdim. Tam çıkacakken beni sırada bekleten çocuğa sert bir bakış attım.
"Bütün erkekler mi salak?" Dedim yüzüne karşı. Sonra bir şey demesine izin vermeden otomatik kapıdan çıktım.ADRİAN:
Okuldan çıktım. Elice aramıştı ama sesimin nasıl çıkacağını bildiğim için mesaj attım. Onunla konuşamadım.
Belki de hafta sonuna kadar avlanırdım. Sinir kontrolünü aşamadım. Justin eminim çok sevinmiştir.Ben bunları düşünürken profesör beni aradı. Bekletmeden açtım.
"Efendim profesör?"
"Sana iyi bir haberim var!"
"Nedir?"
"Justin de sinir kontrolünü aşamadı. Kurul üyeleri sana bir şans daha verecekler. Haftaya pazartesi. Hazırlıklı ol. Kendi sinirini kana karşı koyarak hafifletmeye çalış. Bu bizim için son şans demek. Sakın unutma." Dedi ve kapattı. Bu dediklerinin işe yarayacağından emin değildim.
Motora binip okulun önünden uzaklaştım.Kızılay yılda bir kez gerçekleşir. Layık ve hazır olmak çok önemlidir. Bu yüzden okul yılda sadece bir kişiyi seçebilir. Okul tarafından bir öğrenci seçilir ve Kahin Mr Garfield tarafından Kızılay'ın kimi uygun gördüğü söylenir. Kurul bunu onaylar ve öğrencinin sıkı eğitimleri başlar. Yani benim. Bu sene ben seçilmiştim. Kızılay beni seçmişti ama ben yeterli olamamıştım işte. Başaramamıştım. Kendime olan inancı kaybetmiştim. Kızılay gerçekleştiğinde kalıcı bir güç oluşur seçilen vampirde. Isırdığı insanları dönüştürebilir ve elementleri kontrol ederek büyü gücüne sahip olurdu. Ancak Kızılay tarafından kutsanmayan bir vampir eğer karşısındaki insanı dönüştürürse bu sonsuz bir lanete sebep olurdu. Safkan bir bir vampir olmak çok önemliydi. Eğer bir canlıya mühürlenip, mühürlendiğimiz kişiyi dönüştürürsek bu onun da safkan bir vampir olmasını sağlardı. Mühürlendiğimiz kişi dışında kimseyi dönüştüremezdik. Bu yıl ki Kızılay'ın en büyük özelliği ise 500 yılda bir kere denk gelen Alfalık gücünü kişiye temsil etmesiydi. Safkan vampirlerden çok daha güçlü olacaktım.
19 yaşında ısırılmış bir vampirdim ben. Kanserden ölmek üzereyken profesör ile tanışmış ve ısırılmıştım. O 157 yaşında bir vampirdi. Kızılay da seçilenlerden biriydi. Beni dönüştürdüğünden beri tam 7 yıl geçmişti. Normalde 26 yaşında olmam gerekiyordu. Profesörün tanıdıkları sayesinde sahte kimlikler, sürekli taşınabileceğim yeni şehirlerle tanışmıştım. İnsanlara asla yaklaşmıyor ve hayatıma da yaklaştırmıyordum. Kimse uzun süreli hayatımda kalamıyordu bu yüzden. Çünkü her an gitmem gerekebiliyordu. Birileri şüphelendiği an oradan uzaklaşıyordum. Hayatımın son 7 senesi bu şekilde geçmişti. Ailem hiç olmamıştı. Onların kim olduğunu bilmiyordum. Açıkçası merak da etmiyordum. Kendimi bildim bileli hep sokaklarda büyümüştüm. Profesör ile bir hastanede tanışmıştım. Beni rüyasında gördüğünü, bir gün Kızılay tarafından kutsanacağımı söylemişti. Söylediklerine anlam verememiştim. Ölüme çok yakınken beni dönüştürüp hayatımı kurtarmıştı. Beni sahiplendi ve hayatımı düzene sokmama yardımcı oldu. Benim gözümde baba gibi bir insandı.
Sevdiğim bir kız vardı. Adı Melodi. Aynı hastanede kanserle savaşıyorduk. Vampire dönüştürüldükten sonra ondan uzaklaşmak zorunda kalmıştım. Bir hedefim vardı. Eğer Kızılay da kutsanırsam onu dönüştürebilirdim. Profesörden bunu istediğimde çok riskli olduğunu ve insanları dönüştürmenin yasak olduğunu söylemişti. Bu yüzden bunu benim yapmamı ve kendisinin yapamayacağını söylemişti. Vampir kurulu zaten peşindeydi, başı beladaydı. Melodi'nin bir süre daha tedavi görmesinin ardından hayatını kaybettiğini öğrenmiştim. Bunun için kendimi suçlamıştım. Yıllarca herkesten ve her şeyden nefret ederek yaşadım. Ta ki Elice'yi gördüğüm ilk ana kadar. O içimdeki bütün duyguları tekrar canlandırmış ve bana bir sebep vermişti. Şimdi onu korumak, acıdan uzak tutmak istiyordum. Gücümü toplamaya ve kendime gelmeye ihtiyacım vardı.
Evet bölüm baştan sona düzenlenmiştir. Eğer bir hata görürseniz belirtin arkadaşlar. Hemen düzeltirim. Onun haricinde kitaba ilerlememişseniz tahminlerinizi bekliyorum. Vote ve yorumlarınızı bekliyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Ay Doğuyor (BİR VAMPİR HİKAYESi)1
Vampire(ASKIDA) Ölüme bu kadar yakınken, ölümün ete kemiğe bürünmüş haline aşık olmak ancak bir vampir hikayesine özgü olmalıydı. Aşk, bu kadar güzelken bu kadar ölümcül olmamalıydı.