"Pamuk prenses sevişmeliydi. Eee zaten kurbağa prenste öpüşmeliydi. Bizde tam Rapulzeli anlatacaktık. Ama Bella uyumuştu." Dedi. Birde bunların üstüne gülümsedi. Derin derin nefesler almaya başladım. Melez yüzüm sinirden ortaya çıkmıştı.
"Siz bittiniz lan!" Son hızla merdivenlerden bağırarak kaçtılar. Bende arkalarından koşuyordum. Evden kaçtılar. Kapıyı açıp bende arkalarından koştum.
"Siz bittiniz!!"Bugün Bella'nın gelişiminin son evresiydi. Şimdi yine o parlak ışığıyla dönüşüyordu. Şimdi benim gibi on yedi yaşın da olacaktı. O parlak ışık söndüğünde o kumral saçları ve mavi gözleri ve beyaz teni...
O gerçekten çok güzeldi. Ve bana her seferinde babasını hatırlatmaktan yılmıyordu.Kollarını açıp bana sarıldı.
"Nasılım anne?"
"Bana babanı hatırlatıyorsun." Dedim. Kollarımdan ayrıldığında gözleri altın sarısı olmuştu.
"Gözlerimin rengini değiştirebildim mi?" Dedi. Başımı salladım. Ona bir melez olduğunu dönüşümünde on üç yaşındayken söylemiştim. Bu onun doğasında olduğu için hemen alışmıştı. Ve bununla da gurur duymuştu.Ve ona ufak ufak büyü yaptırmaya başlamıştım. Oldukça da başarılıydı. Ve şimdi de son evresini gerçekleştirmişti. Ama garip olan, mesela beş yaşındayken konuşmayı biliyordu. Ya da kendi başına yemek yiyebilmek gibi. O çok hızlı büyüyüp normal bir insan gibi her şeyi bir güne sığdırıyordu. Ve ona bağlanmamı olgunluğuyla sağlıyordu. O çok güzel ve akıllıydı. Ve en iyisi de o benim kızımdı.
Belki de Bella olmasa kendimi asla toparlayamazdım. Artık rüyalarımda Adrian ve benim mutlu olduğumu görüyordum. Bu yüzden sürekli uyumak istiyordum. Birazdan olacağı gibi.
"Bella. Ben dinlenmeye gidiyorum. Geç oldu. Sende uyu" dedim. Başını salladı.
Sonra merdivenlerden çıkıp odama girdim. Kapıyı kapatıp kendimi yatağa attım. Gözlerimi kapatıp Adrian'ı hayal ettim...Siyah uzun kollu bir tulum. Siyah kalın topuklu kar botları. Önlerinde bağcıkları var. Koluma uğurlu bilekliğimi taktım. Eğer bugün ölüceksem bile güzel olmaktan vazgeçmeyecektim. Siyah bir ruj ve koyu bir makyaj yaptım. Saçlarımı açık bırakıp hafif topladım. Kapıdan içeri benim gibi giyinen Bella geldi. Birbirimize bakıp gülümsedik.
Savaş alanına geldiğimizde karlar yağmaya başlamıştı. Karşıdan gelen vampir kurulu sinsi ve bir o kadar da ölümcül bakışlarını atıyorlardı bize. Colsastion"nun önüne geçtim. Safkan ve alfalar hemen arkamdaydı. Bir arkalarında cadılar. Ve onları koruyan diğer vampirler. Kurtlar da işaret verildiğinde ortaya çıkacaklardı.
Tyler'ın gözleri beni buldu. Yüzünde ki gülümseyiş arttı. Bense hiç bir yumuşak ifade vermiyordum.
"Merhaba. Elice!" İsmimi dilinde öyle iğrenç söylüyordu ki onu öldürdüğüm zaman ilk işim o dilini koparmak olacaktı.
"Bu bir veda olsun Tyler. Malum, o iğrenç dilinle vedalaşıp kafanı ateşe atacağım" dedim. Bir kaç kişinin kıkırdamasını duyuyordum. Tyler ne kadar çaktırmasa da fena bozulmuştu.
"Sen beni boş ver Elice. Bence sevdiklerinle vedalaş. Ha birde, kızınla." Dedi.
"Kızımın adını dahi ağzına alma!" Bella gelip omzuma dokundu. Ona omuz üstünden baktım. Başımı hafif salladım. Bella elini çekti.
"Ah Elice. Sana acıyorum. Seni teselli eden kızın bile biraz sonra yıkılacak!" Dedi. Ne demek istediğini düşünürken, arkasından biri çıktı. Başında ki pelerinin kapüşonunu çıkarttı. Ve beni yine o deniz gözlerinin içinde hapsedip kalbime kazığını sapladı.Resmen bir kabustu! Adrian asla karşı tarafa katılmaz. Ölme ihtimali bile daha iyi! Böyle bir şey olmadı. Asla!
"Anne! Diego geldi. Seni çağırıyor." Odama giren Bella'yı kafamla onayladıktan sonra yataktan kalkıp aşağı indim.
"Merhaba Diego."
"Merhaba Elice. Konuşalım mı?" Dedi. Endişeli ve gergin gibiydi.
"Tamam. Bahçeye çıkalım." Dedim. O önden gitti. Bende arkasından.Dediği şey üzerinde melez yüzüm ortaya çıkmıştı. Kurt tırnaklarımı yüzüne geçirip boynuna dayadım. Sonra da çimenlerin üstüne yatırıp üstüne çıktım.
"Sen ne diyorsun! Bunca zaman aramızda bir hain mi vardı yani!"
"Evet. Ama artık öyle değil. Bak dinle. Ben sana aşık oldum. Başta Vampir kurulundaydım. Ama sonra sana aşık oldum. Ve onları terk ettim. Sana yemin ederim!"
"Sus artık. Sana güvenmiştim ben! Sen asıl bana bunu yaparsın!" Diye bağırdım. Sonra üstünden kalktım.
"Çocukluk anılarımızın hatrına seni bırakıyorum. Ama bir daha karşıma çıkarsan kendini ölü bil!"
"Elice ben.." Lafını bağırarak kestim.
"Git!" Yerden kalkıp arkasını döndü. Sonra yürümeye başladı. Bana bunu nasıl yapardı?Vampir binasına gidip o ve arkadaşları olan vampirle kurtların kayıtlarını sildim. Sildim kayıt kağıdını buruşturup yere attım. O benim çocukluk arkadaşımdı! Bana bunu nasıl yapabildi!
Sandalyeye oturup başımı ellerimin arasına aldım. Ağlamaya başladım. Hiç kimseye güvenemiyor, sırtımı yaslayamayordum. Adrian yoktu. Büyük bir savaşın sorumluluğu bendeydi. Her şey omuzlarıma yüklenmişti. Çok sıkılmıştım. Bu savaşı alıp ölmek istiyordum. Ölüp Adrian'a kavuşmak...
Vote ve yorumlarınızı bekliyorum...
Bu bölümde tamamen kendimden esinlendim. Güven hakkında ki sorunlar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Ay Doğuyor (BİR VAMPİR HİKAYESi)1
Vampire(ASKIDA) Ölüme bu kadar yakınken, ölümün ete kemiğe bürünmüş haline aşık olmak ancak bir vampir hikayesine özgü olmalıydı. Aşk, bu kadar güzelken bu kadar ölümcül olmamalıydı.