Ve süprizzz! Bayram hediyemi vermeden bu bayramı kapatır mıyım ben? Bir günde ikinci bölümle sizi baş başa bırakıyorum.
Bölüm hakkında yorum yapmayı ihmal etmeyin. ;)
___________________
Hava kapalıydı ve sert bir rüzgar vardı. Arabaya falan binmek istememiştim. Yürümeye ihtiyacım vardı. Ben de yürüdüm. Araba ile 20 dakika olan yol, yürüyerek 1,5 saate yakın sürüyordu ama eve varmam, benim şu anki ruh halimle uyumlu yürüme hızımla iki saate yakın sürmüştü. Yolun yarısında da yağmur çiselemeye başlayınca birazcık ıslanmıştım. Eve geldiğimde, içeri nasıl gizlice girsem diye düşünüyordum. Eski kale olduğu için gizli geçit falan yok mudur ki? Çünkü yol boyunca ağlamış, kendimi harap etmiştim. Yine! Gözlerimin şiştiğinden, yaptığım azcık makyajın yüzümde dağıldığından emindim. Sonunda korkunun ecele faydası olmadığına karar verip, eve olağan yollardan girmeye karar verdim. Zorla sürüklediğim ayaklarımı birkaç adım daha atmaya zorlamıştım ki her yer bir anda karardı.
Gözlerimi açtığımda başımda korkunç bir ağrı vardı. Yatağa yatırılmış, eşofmanlarım da giydirilmişti. Teyzem hemen yanı başımda oturuyordu. Kendime geldiğimi görünce şükür duası etmeye başladı. "İyi misin?" dedi şefkatli sesiyle. Pek de onluk bir şey değildi.
"Ne oldu?"
"Ne mi oldu? Sana sormalı!" Bir anda eski haline büründü ama hemen kendini toparladı. "Elgin endişeden hop oturup hop kalktı. Sana ulaşamamış. Tüm yolu yürüdün mü? Kapının önünde seni baygın görünce nasıl ödüm koptum haberin var mı? Yolda sana bir şey yaptılar sandım."
"Yürümek istedim."
"Aferin sana! Doktor sinirlerinin yıprandığını ve bedeninin güçten düştüğünü söyledi." Derin bir iç çekti. "Bak Ece, bir sorunun olduğunu fark etmediğimi sanma. Bu her ne ise sana çok acı veriyor. Tahmin etmiyor değilim. Bilirsin tahminlerim de çok isabetlidir. Sen isteyene kadar seni anlatmaya zorlayamam ama artık yeter. Tek başına kaldıramayacağın bir şey olduğu belli."
"Senin de çözebileceğin bir şey değil."
"En azından tavsiye vermeme müsaade et."
"Şu an sadece dinlenmek istiyorum, teyze."
"Tamam. Ama konuşmamız daha bitmedi."
Teyzem odayı terk ettiğinde havanın kararmış olduğunu fark ettim. Dışarıdaki gök gürültüsünü duyabiliyordum. Bu yüzden kalkmaya yeltenmeden tekrar gözlerimi kapadım. Uyumak istiyordum. Tekrar uyandığımda baş ağrım geçmişti ama hala mutsuzdum. Hava hala aydınlanmadığına göre en fazla iki üç saat uyumuştum. O da bana yetmişti. Yatakta biraz daha oyalandım. Nefes almakta zorlanınca yataktan çıkıp penceremi açtım. Hava hala yağmurlu idi hatta daha da şiddetlenmişti. Resmen ruh halimi yansıtıyordu. Boğulmaya başlamıştım. Birkaç defa daha derin nefes aldım. "Yetmiyor!" Ne bu evde ne de başka bir kapalı yerde olmak istemiyordum. Yürümek, temiz hava almak istiyordum.
Askılığıma gidip, teyzemin bana aldığı kapüşonlu uzun montumu üzerime geçirdim ve cebime birkaç İskoç Lirası attım. Botlarımı elime alıp, kapıyı yavaşça açtım ve parmak uçlarımda ilerleyerek alt kata indim. Kulak kabartıp herkesin uyuduğuna kanaat getirince ayakkabılarımı giyip, evden çıktım. En az yarım saat yürüdükten sonra bir taksiye denk geldim.
"Holyrood Parkı, lütfen."
Taksici şüpheli bir bakış attıktan sonra gaza bastı. Parka vardığımda, parasını verip, indim. Doğruca Arthur's Seat'e doğru tırmandım. Buraya en son geldiğimde Erdur ve Kalavur ile ilgili görüler görmüştüm. Belki yeniden görürdüm. Şu an ihtiyacım olan şey buydu. Zihnimi meşgul etmem gerekiyordu. Başka türlü nefes alamazdım. Bu gerçeklikten kaçmam lazımdı. Denizin kokusunu alınca bir an durdum. Rüzgar denizden karaya estiği için rahatça kokusunu alabiliyordum. İyi gelmişti. Boynumdaki kolyeyi ovdum ve bekledim. Ama hiçbir şey olmadı. On ile on beş dakika boyunca tekrar tekrar denedim. Yarım saate yakın tepede dolanınca, sonunda pes ettim. İskoçya'ya geldiğimden beri görü görmekte zorlanıyordum. Yok, hayır. Onunla karşılaştığımdan beri zorlanıyordum. Zihnimi allak bullak ettiği için miydi? Schiehallion tepesinde de kötü bir ruh halindeydim. Derin bir nefes aldım ve tepenin en uç noktasına geldim. Tüm Edinburgh ayaklarımın altındaydı. Holyrood Sarayı ve Edinburgh kalesine kadar her şey gözlerimin önündeydi. Bir de arkamda harika deniz manzarası vardı. Erdur'un neden buraya bir saray kurduğunu anlamak güç değildi. Konumu harikaydı. Gerçi buna dair bir görü görmemiştim ama efsanede adı geçen krallığın olası mekanlarından biri de burasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskoç Kral ve Ben
Lãng mạnİskoçya'da umduğundan fazlasını buldu. Ece Alp, tarihin ve gizemin içinde yaşayan genç bir kızdır. Bu tutkusu onu İskoçya'ya kadar götürür ve aile yadigarı gizemli kolyesi sayesine atalarının izini sürer. Bundan sonraki yaşadıkları ise onu çıkmaza...