3. Bölüm

9.4K 514 54
                                    

                       

Resimde Blackhall Camiisi var.(Kitapta geçen mekanların hepsi gerçektir. :) )

__________________

Boynumdaki küçük madalyonumu düzelttim. Bir Türk lirası büyüklüğünde ve altındı. Üzerinde birbiri ile savaşan iki ejderha vardı. Baba tarafımdan aile yadigarı, çok eski bir kolyeydi.  Ailem Karadenizliydi. Dedem kolyenin İskit zamanındaki atalarından geldiğini söylemişti. Yani antikaydı. Biri bunu bilse beni soyar, paraya para demezdi. Muhtemelen boynumda taşımak akıllıca değildi ama hem manevi sebeplerden hem de başka bir özel sebepten dolayı çıkartmaya kıyamıyordum. Bu yüzden ne giyersem giyeyim, takar ama saklardım. 

Kısacası İskit Türklerine kafayı takmamın sebebi tamamen duygusaldı, akademik değil. Lakin iş ve aşkı birleştirmekte bir beis görmüyorum. Hele ki herkese nasip olmayan bir şey olduğunu düşünür isek.

Telefonumu ve paramı ceplerime koyup, fermuarı iyice kapattım. Doğruca aşağı indim. Teyzem beni bekliyormuş herhalde ki kapının önünde duruyordu. Beni alıcı gözü ile süzdükten sonra başını salladı. "Sportif de olsa şık olmuş."

"Teşekkür ederim. Beğenmene sevindim."

"Çantan yok mu?"

"Spor giyiniyorum, ne çantası?"

"Olur mu öyle şey? Bir kadın çantasız çıkar mı? Bekle, bende spor çanta var, tam buna uyar."

"Dur! İstemiyorum. Sevmiyorum çanta falan."

"Kızım sen niye böylesin? Anan bile bu kadar değildir. Bakımlıdır, çantasız çıkmaz."

"Ama ben anam değilim." dedim gülümseyerek. Hızlıca teyzemin yanağına bir öpücük kondurdum ve itiraz etmesine fırsat vermeden, "Ben kaçtım!" deyip evden çıktım.

Yolu takip ederek, ağaçlıkların arasından ana yola çıktım. Bu caddeye Craigcrook Yolu deniyormuş. Aynı kalenin ismi gibi. Bizim evin yan arsasında bir de bakımevi var. Eniştem sınırı çalıdan duvarlarla çekmiş. Diğer evlere bakınca onların da çalıdan duvarları ağırlıkta tercih ettiğini gördüm. Zaten İskoçya, doğayı elinden geldiğince korumayı amaç edinmiş. Uçakla üzerinden uçarken bunu daha net görmüştüm. Keşke başta Türkiye olmak üzere tüm ülkeler bunu yapsaymış! Taş binalar ve fabrikalar ile nereye kadar devam edecekti? İnsan doğadan uzaklaştıkça özünden de kopuyordu.

Sağıma ve soluma baktım. İşte burada tıkandım, diyebilirim. Bilmediğiniz bir yerin, neresini gezeceğini nasıl bilirsiniz? Elinizde daha önceden işaretlenmiş bir harita falan olur, değil mi? Ben hazırlık yapmamıştım. Yani genel olarak İskoçya'da nereleri gezeceğimi ayarlamıştım ama ara noktalar için bir şey planlamamıştım. Caddenin hemen sağında ilkokul vardı. Teyzem okulun aşağısında The Corner Shop diye bir yer olduğunu söyledi. Birkaç mağaza orada toplanmıştı. Belki aradıklarımı orada bulurum diye aşağıya doğru yürüdüm. Birkaç dakika sonra teyzemin bahsettiği yere vardım. Küçük kare bir binaydı. Mecmua satıyordu. Onun yanında kuaför ve onun yanında da kafe vardı. İyi, kahve falan içmek için buraya gelebilirdim. Etraftaki insanlar kendi hallerinde görünüyordu. Buradaki en yakın mağazanın burası olduğunu düşünür isek, en azından şu ana kadar gördüğüm, daha yoğun olmasını beklerdim. Birkaç çocuk ve aile güneşin tadını çıkartıyordu ama umduğum kadar insan yoktu. Belli ki yakınlarda başka bir yer vardı. 

Strachan caddesine sapıp, yol boyunca yürüdüm. Her yerde ev vardı ve başka bir şey görünmüyordu. En az 15 dakika yürüdükten sonra sonunda Blackhall'un merkezine varmıştım. En azından merkezi olduğunu düşünmem için ciddi bir sebep vardı. Burada daha fazla mağaza vardı. Hatta hemen solumda kalan kütüphaneyi bile görebiliyordum. Benim ilk dikkatimi çeken yer,  Crescent Foods mağazası olmuştu. Hilal Yemekleri olarak çevirmek mümkündü ki bu bile kendini ele vermeye yetiyordu. Tepesinde 'Taze Helal Et' ve 'Asya Manavı' yazıyordu. "Tamamdır! Burada yaşayabilirim!" dedim yüksek sesle. Biraz fazla ses çıkartmış olacağım ki yanımdan geçen bir kadın meraklı gözlerle bana baktı. Tebessüm edince o da gülümsedi ve yoluna devam etti. Herhalde buraya ait olmadığımı daha farklı bir şekilde ifade edemezdim. Çekik gözlerim vardı ama çok yoğun değildi. Açık kumral saçım ve ela gözlerim buranın insanını arasında kaybolmama neden oluyordu. Tabi onlara göre koyu bir tenim olmasaydı. İlginç. Aslında Türkiye'de oldukça beyaz tenli kabul ediliyorum. Annem ve babam bile benden daha koyudur, dalga geçerler. Beyaz peynir yiye yiye tenimin de peynire döndüğünü söylüyorlar. Evet, biraz peynire düşkünlüğüm vardır. 

İskoç Kral ve BenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin