Bu arada yavaş yavaş sona geliyoruz ama son bir son olmayacak, bilginize. :D
Resimde İskoçların, Papa'ya gönderdiği Bağımsızlık Bildirisi var. Yıl: 1320. Bu bildiride köklerinin İskitlere dayandıklarına değinmişlerdir. Yani bizim İskit/Sarmat Türklerine.
DİPÇE: Yalnız dikkatinizi çekerim, hangi müzede sergileniyor ise BAĞIMSIZLIK BİLDİRGESİ olarak değil de ALBA ADASINDAN BİR MEKTUP diye sergileniyor. :D Tez zamanda İskoçya'dan ikinci bir bağımsızlık bildirisi duymak dileği ile inşallah. :) <3
_________
Eachann elindeki tarihi bir kitap gösterdi. "İskoç Bağımsızlık Bildirgesini okuyorduk. Yani 1320 yılındaki. Günümüzdeki değil." dedi sırıtarak. "İskitlerin, İbranilerin kayıp kabileleri ile ilgisi yok, değil mi?"
"Hangi süper zeki insan böyle bir bağ kurmuş? İbraniler çekik renkli gözlü, açık tenli ve açık renkli saça mı sahipmiş?"
Eachann çocuksu bir sırtıma ile kitabı kapatıp masaya fırlattı. "Önemli değil."
Masadaki kitaba şüpheli bir bakış attıktan sonra Ewan' döndüm. "Merak ettiğim bir şey var. Garip gelecek belki ama..."
"Söyle."
"Kolye sana bir şey gösterdi mi?" Sözümü bitirmem ile Elgin'in dirseğini sırtımda hissetmem bir oldu.
"Ne gibi?" dedi Ewan, fark etmemiş gibi.
"Önemli değil. Hani bir yerinde gizli bir şeyi falan yok mu anlamında demiştim. Eski eşyalarda olabilen bir şey malum."
Yakında saçmalamakta üstatlık mertebesine ulaşır isem şaşmazdım.
"Hayır. Bir şey yok. Şu araştırman ile ilgili öğrendiğin her şeyi baştan sona anlatır mısın?"
"Gerçekten ilginizi çekti ha?"
"Kayıp ailemi bulmuşum." dedi gülerek. "Elbette! Fakat daha da önemlisi insan köklerini bilmeli. Bilmeli ki kim olduğunu hep hatırlasın ve güç bulsun."
İşte bu çok tanıdıktı. Eachann da başını salladı. "Dedemin sürekli söylediği bir şeydi." dedi. "Köklerimiz ve geleneklerimiz yaşadığı sürece, hayatta kalırız. Aksi halde birileri gelir, kim olduğumuzu unutturur ve bizi kendine köle yapar. Maalesef birkaç yüzyıldır başımıza gelen buydu. Daha da kötüsü halimizden memnunduk."
"Sahte özgürlük." dedi Ewan. "Senin özgür olduğunu, istediğini seçme şansın olduğunu söylerler ve ancak onlar ile rahat, iyi bir hayat süreceğimizi iddia ederek; birlikte daha iyiyiz derler ama işin özünde, onların arzu ettiği kadar özgürsündür ve onların izin verdiği kadar seçim yaparsın. Savaş gibi zorlu zamanlarında o özgürlük bir anda elinden gider ve sana bunca zaman ne kadar iyi davrandıklarını hatırlatıp, iyiliğin karşılığını talep ederek onlar için savaşmanı söylerler. Sen fark etmeden sana verdiklerinden daha fazlasını alır ve her şeyini sömürürler."
Oda bir anda ciddileşmişti. Demek istediğini anlıyordum. 1999 yılına kadar İskoçların bir hükumeti bile olmamıştı. Parlamentosu da yoktu tabii. İngiliz hükumeti, hali ile kraliyet ailesi tarafından yönetiliyorlardı. Ama sonra baskılara dayanamayıp kendi hükumetlerine izin vermişlerdi. Muhtemelen de bu İngilizler için kötü bir taktiksel hata olmuştu. Ondan sonrası herkesçe malumdu. Birkaç dakika boyunca sessizliğe büründük. Yaşadıkları gerçekliğin farkında olmayan insanları uyandırmak çok zor bir işti. MacAlpin klanı dahil bir çok klanın, İskoç halkına bu gerçeği göstermek için yıllarını heba ettiğini biliyordum. Maalesef tam tersini yapan klanlar da vardı. Bizdeki Beyaz Türkler gibi hareket etmişlerdi. Böyle insanların zaten milliyeti olduğuna inanmazdım. Dinleri, ırkları, ülkeleri hep para ve güçtü.
"O zaman anlatayım." dedim tebessümle.
"Seni dinliyoruz."
Önümüzdeki bir saat, onlara Tomris'i, Utar Bey Tarkan'ı ve diğerlerini anlattım. Hikayemi dinledikçe hayretleri arttı. Eachann oldukça heyecanlanmıştı. Sık sık sözümü kesip sorular soruyordu. Sonuna geldiğimde, suratını astı. "Bu kadar mı? Kan kardeşliğinden sonra ne oldu?"
"Daha o kadarını öğrenemedim. Ama efsaneler az buçuk bir şey anlatıyor."
"Excalibur'un kılıç değil de bir insan olmasını hala kabullenemiyorum."
"Neden? Kalavur, eski Türkçe'de yol gösteren, rehber demektir. Hem kuzeni hem de bir kam olarak Kalavur, Erdur'a rehberlik etmiş biri. Ayrıca kam sıfatı ile yönetimde önemli bir yeri olduğundan eminim. Eski Türkler yakınlarına en önemli unvanları verip, yönetici atardı. Ayrıca Bulgar ve Avar Türklerinde kalavur, yönetici unvanıdır. Diğer lehçelerde kolavur da deniyor. Excalibur'un telaffuzu ile neredeyse birebir."
"Türkiye lehçesinde kılavuz deniyor, değil mi?" dedi Elgin.
"Evet. Kalavur, kulabuz'a sonra da kılavuza dönüştü. Ben de senin Türkçen kötü sanıyordum."
"Allah Allah. Niye kötü olsun? Tamam, dört dörtlük bir telaffuzum yok ama o kadar da değil."
"Kıt bir kelime haznen olması bakımından demiştim."
"Kılıç meselesi nereden türemiş o zaman?" dedi sevgili eniştem. Hala kılıca takmıştı.
"Efsanelere göre Nartlar düşmanlarını yenmek için sihirli bir kılıca ihtiyaç duyuyor. Bunun için Demirci Debet'e, Altay efsanelerinde de ismi Temir Han'a, gidiyorlar. Kılıç o kadar keskin ve güçlü ki bir dağın tepesini bile kesebilecek kudrette. Belki İskitler, gelirken bu efsaneyi de yanlarında getirmiştir ya da sonraki dönemlerde, Artur, yani Erdur, efsanesi yazılı geleneğe dökenlerce alıntı yapılmıştır."
"Her şey mümkün."
"Eminim Ece, yakında o kısmı da öğrenir." dedi Elgin, göz kırparak.
"Bilemeyeceğim. Az bir vaktim kaldı. Yakında eve döneceğim. Fırsat bulamayabilirim."
"Gidiyor musun?" dedi Eachann. Başımı salladım. "Zaman ne çabuk geçmiş. Seneye bir kez daha gelmelisin. Veya yarı yıl tatilinde falan."
"Belki." dedim. Ama geleceğimden şüpheliydim. Göz ucuyla Ewan'e baktım. Gözlerini devirmiş, parkelerle ilgileniyordu. Sessiz kalması canımı sıkmıştı. "Ama gitmeden önce şu hurdayı görmek isterim." dedim.
Ewan o zaman başını kaldırdı. Demek ki dinliyordu. "Bu hafta bitmeden halledelim o zaman."
"Hurda mı? O pestili çıkmış arabadan mı bahsediyorsunuz?"
"Daha kötü arabalarla uğraştım, kardeşim."
"Evet ama değerdi. Ne bileyim, o araba için uğraşmaya değmez. Yani o kadar önemli bir model değil."
"Sana göre."
Ewan'in sesindeki gizli sertliği fark etmiştim. O da fark etmiş olacak ki Eachann ağabeyine daha fazla bir şey söylemedi. Belli ki aralarına belli bir sınır çizgisi çekilmişti ve Ewan bu sınırın geçilmesinden hoşlanmıyor, sinirleniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskoç Kral ve Ben
Romanceİskoçya'da umduğundan fazlasını buldu. Ece Alp, tarihin ve gizemin içinde yaşayan genç bir kızdır. Bu tutkusu onu İskoçya'ya kadar götürür ve aile yadigarı gizemli kolyesi sayesine atalarının izini sürer. Bundan sonraki yaşadıkları ise onu çıkmaza...