Tüm vücudum gevşemişti. Hassaslaşmış tenime değen çarşafın yumuşaklığı bile gülümsemem için yeterliydi. Rahatlamış, sakinleşmiş, kara bulutlarımı kovalamış bir halde gözlerimi açtım. Penceremden içeri giren güneş ışığı ve kuşların ötüşündeki neşe, ruh halimi yansıtıyordu. Ben de şu an böyle şakımak istiyordum. Gülümseyerek yatakta esnedim. Burnuma gelen o güzel kokuyu alınca sağıma doğru döndüm. O an öylece donup kaldım.
Ewan hemen yanı başıma kurulmuş, uyuyordu. Çarşafın üstünde, üstü açık yatmasına bakılırsa hasta bakıcılık oynamıştı. O kadar tatlıydı ki. Küçük bir çocuk gibi görünüyordu. İçimden, her Türk kadınının, çocuk gördüğünde yapmak istediği şey; yüzünü öpesim ve mıncıklayasım geliyordu. Fazla hareket etmemeye özen göstererek kollarımı çarşafımın altına soktum ve ona doğru dönüp, bu şirinliği izledim.
"Nereye kadar izleyeceksin?" Güldüm. Ewan gözlerini açtı. Kolu ile başını destekleyerek biraz doğruldu ve bana baktı. "Alışkanlık haline geldi."
O an utandım işte. Serada da onu izleyerek uyumuştum. Demek hepsinin farkındaydı. Ben de onu uyuyor zannetmiştim! Dün gece söylediği şey aklıma geldi. "O gece itiraf ettiğinden beri." demişti. Yüzümü yastığa iyice gömünce güldü. Elini yanağıma koyup okşadı.
"Çok tatlısın." İyice yanıma sokuldu. Şimdi aramızda birkaç santim vardı. "İyi misin? Kendini nasıl hissediyorsun?"
"Daha iyi."
"O kadarcık mı?"
Başımı kaldırıp gözlerimi gözlerinin içine diktim. Gülmemek için direniyordum ama pek başarılı olamıyordum. "Ne söylememi isterdin?"
"Harikayım! Çok mutluyum! Keyfim tıkırında."
"Tıkırında?"
Bir anda yüzü düştü. Daha ne olduğunu anlayamadan, "Seni çok mu üzdüm?" dedi. Artık önemi yoktu ki. Niye geçmişe takılıyordu? Şu an geçmişle ilgilenmiyordum. Hatta gelecekle de ilgilenmiyordum. Şu anın tadını çıkartmak istiyordum.
"Şu an mutluyum. Keyfim yerinde. Her şey tıkırında. Önemli olan bu. Ben... özür dilerim."
"Ne için? Hatırladığım kadarı ile karşılaştığım ilk andan beri öküzlük yapan taraf benim."
"Özeline girdim. Bir şey bilip bilmeden seni yargıladım. Ön yargılı olmamam gerekirdi."
"Önemi yok."
"Hayır, önemli. Senin tam olarak neler yaşadığını ve nelere göğüs germen gerektiğini bilmiyorum ama eleştirmeye gelince bol keseden atmaktan çekinmedim. İnsanlar bunu hep yapıyor. Hep eleştirdiğim şeyi, bu sefer ben yaptım."
Ewan beni tutup kendine çekti ve göğsüne yatırdı. Sımsıkı sarıldı. Çok rahat ve huzur vericiydi. Öyle ki karnımdaki huzursuzluğu neredeyse unutacaktım.
"Alice kazada öldükten sonra derin bir çukura düşmüş gibi hissettim. Beni boğan, nefes almamı engelleyen ama öldürmeyi reddeden bir çukur. Benzer durumlara düşen herkesin yaptığı hatayı yaptım. Kendimi alkole verdim. Hislerimden, anılarımdan kaçıp, unutabileceğimi düşündüm. Ama yanıldım. Sarhoş iken ne halt yediğimi hatırlamamam, o an hiçbir şeyi hissetmediğimi göstermiyor. Uyuşturucular sadece beynimizi ve algımızı uyutuyor, duygularımızı değil."
"Ama şu an içmiyorsun." dedim. Galeride karşılaştığımızda söylediklerini hatırladım.
"Hayır. Alkol alınca kimisi birinin ölümüne neden olur kimisi başka bir belaya bulaşır. Ben de başıma Elma'yı bela ettim. Bir gece sarhoşken evlerine gittim. Niyetim Alice'in kokusu yeniden duymaktı. Elma'nın ailesi yoktu. İçeri girip, doğruca Alice'in odasına gidip, uzandım. Bir süre sonra da Alice'i görmeye başladım. Onun kokusu, saç şekli, elbisesi...Rüya gibi bir şey sandım. Elma imiş. Kardeşi gibi davranmış. Onun sayesinde de bir daha ağzıma içki sürmedim. Ne zaman alkol görsem aklıma o gece ve Elma geliyor, midem bulanıyor. Hayatımda midemi bu kadar bulandıran başka bir insan yoktur."
"Her şeyi yapabilecek birine benziyor."
"Kraliçe olmak için şerefini de namusunu da satmaya hazır biri."
Nitekim satmışta. dedim içimden.
"Onunla üniversite iken tanışmıştım. O zaman da hoşlanmamıştım, sonrasında da. O zamanlar ağabeyime yanaşmaya çalışıyordu."
Yatakta doğruldum. "İyi ki hamile kalmamış." dedim. "Allah korumuş." O an bunu söylediğime pişman oldum. Hayır, nereden çıktı ki bu şimdi? Fakat kadın da filmlerden çıkma entrika sahnesi gibi bir olaya girişmiş. Kesin aklında bu olmalıydı. Kraldan hamile kalmak ve bu sayede hızla evlenip, kraliçe olmak!
Güldü. "Yemin ederim önümüzdeki bir ay boyunca diken üstünde kaldım. Ama maalesef kurtulamadım. Sadece erteleyebildiğim kadar erteledim."
"Şimdi birkaç hafta sonra evlenecek misin? Yani onunla."
Ewan yüzüme baktı. Bir şey demeden ikimizde birbirimize baktık. Doğruldu ve yüzümü avuçlarının içine aldı. "Kalbim senin için atarken mi? Yapamam."
"Campbell klanı ne olacak?"
"İstediğim hayatı seçmekte özgürüm. İstediğim kadını da."
"Sanırım onları İngilizlere yanaştıracaksın."
"Ne zaman uzaklaştılar ki? Boş ver. Tüm günümü seninle geçirmek istiyorum."
"Yapacak bir işin yok mu?"
"Var işte. Sen."
Yataktan kalkıp ayakkabılarını giydi ve üzerine çeki düzen verdi. Arkasından onu takip edip, kalktım. "Umarım elbiselerimi sen değiştirmemişsindir?"
"Çok isterdim ama o özel anlarda teyzen beni kovaladı."
"Akıllı kadın. Şimdi aynı şeyi ben sana yapacağım."
"Ne? Ama banyoyu kullanmam lazım."
"Tamam, işte. Dışarıdakileri kullan. Her odada banyo var. Buradakini ben kullanacağım."
Ewan'i tuttuğum gibi odamdan dışarı attım ve kapıyı kapatırken uzaktan bir öpücük gönderdim. Neşeli halimi koruyarak önce banyodaki işlerimi halledip, daha sonra üzerimi değiştirdim. Saçlarımı tarayıp, topladıktan sonra dışarı çıktım. Yeni bir gerçeklikle karşı karşıyaydım. Teyzem ve enişteme ne demem lazımdı? Eminim dün gece şaşkınlık üzerine şaşkınlık yaşamışlardır. Böyle şeyler nasıl anlatılırdı ki? Hiç başıma gelmemişti. Bu düşüncelerle aşağı kata inip, oturma odasına girdim. Teyzem ve eniştem bir köşede, Ewan ise bir köşede oturuyordu. Hemen yanlarında Elgin ve Eachann vardı. Demek dün gece gördüğüm doğruydu. Onlar da buradaydı.
"İyi misin tatlım?"
"Sizi korkuttuğum için, özür dilerim teyze."
"Şu an iyisin. Tek önemli olan bu. Sabah annen aradı. Ben açtım. Bir şey hissettirmedim. Rahat ol."
"Teşekkürler."
Ben de Ewan'in yanına geçip oturunca, ortam garip ama komik bir sessizliğe büründü. Kimse konuşmuyor, ne söyleyeceğini tam olarak bilemiyordu ama o sessizliğin içinde bile herkes bir şeyler söylüyordu. Her birinin yüzüne baktığımda kafalarındaki düşüncelerini görebiliyordum. Teyzem'in yüzü "Ne ara işler bu kadar karıştı? Ablama ne diyeceğim şimdi?" der gibiydi. Eniştem'inki ise, "Eyvah eyvah! Uluslararası bir sıkıntı çıkar mı acaba?" diyordu. Elgin, "Sonunda!" der gibiydi. Sersem şey, şikayeti yoktu. Eachann ise... O da ağabeyinin yaşayacağı sıkıntıları düşünür gibiydi. Muhtemelen kendi evliliğinde ona yaptığı gibi, şimdi o da ağabeyine destek olmanın planlarını yapıyordu. En azından iki kişinin onayını almıştık. O an midemdeki huzursuzluk baskın geldi ve hediye paketi gibi açıldı. Onay alsak ne olurdu ki? Ne olacaktı? Evlenecek miydik? Babam da annem de asla kabul etmezdi. Teyzem gibi asi bir yapım vardı ama ben dindar bir insandım. Ailemi çiğneyip geçsem de Allah'ın isteklerini çiğneyemezdim. Buna ne cesaretim vardı ne de isteğim. Benim için en kıymetli varlık O idi. Bir insan, en sevdiğinin sözünü nasıl çiğnerdi ki? Nasıl onu ezmeye cesaret edebilirdi? Yapamazdım. Ewan'e baktım. Onu da çok seviyordum. Hayatımı onun için seve seve verirdim. Ama seçmem gerektiğinde, kimi seçeceğimi de biliyordum. Bana döndüğünde yüzündeki tebessüm kayboldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskoç Kral ve Ben
Romanceİskoçya'da umduğundan fazlasını buldu. Ece Alp, tarihin ve gizemin içinde yaşayan genç bir kızdır. Bu tutkusu onu İskoçya'ya kadar götürür ve aile yadigarı gizemli kolyesi sayesine atalarının izini sürer. Bundan sonraki yaşadıkları ise onu çıkmaza...