Hurda araba, yukarıda gördüğünüz. :)____________
İlk gördüğümdeki tepkim, "Ooooo" oldu. "Hurda derken abartmıyormuşsun."
Karşımda, bizim tosbağa dediğimiz arabalardan biri vardı. Yeşil boyası kalkmış, her yanı pas tutmuştu. Lastikleri, doğal olarak, yoktu. İlk bakışta bundan bir şey olmaz diyebilirdiniz ama yanılıyorsunuz. İşini iyi bilen bir usta, bu arabayı öyle bir toparlar ki sıfır arabalardan farksız olurdu. Elbette çok zaman ve para harcamak gerekiyordu. Ama zaten bu arabalarla uğraşan kişiler de tutkunu olanlardı.
Garaja şöyle bir bakındım. Garaj dediysem de lafın gelişi. Devasa bir yerdi. İkiye bölünmüş; araba toplama işlerini bir yerde yapılıyor, arabaları ise diğer yerde sergiliyordu. İçerideki arabaların hepsi klasikti. Mavi bir Shelby Cobra Daytona Couple, beyaz bir Chevrolet Corvette gibi sayısız güzelliklere hayran hayran baktım. Ve benim en sevdiğim güzellik; 96 model Mustand Fastback. Arabanın siyah kaportasında nazikçe elimi gezdirdim. Cilasının tenimde yarattığı hissin tadını çıkarttım. Sanki kulağına fısıldar gibi, "Fıstığım, çok güzelsin." dedim.
"Sizi yalnız bırakmamı ister misin?"
Ewan! Bu arabayı o kadar çok seviyordum ki onu bile unutturmayı başarmıştı. Kısa bir süre elbette. Yüzünde memnun bir ifadeyle gülümsedi. Üzerinde lekeli bir tişört ve eşofman altı vardı. Spor ayakkabıları bile yıpranmıştı. Bu hali ile sokakta görseniz, onun bu ülkenin kralı olduğunu söyleyemezdiniz. Hatta 1000 şahit dahi olsa kimse inanmazdı. Kraldan ziyade evsizlere benzemişti.
"Arabanın son hali nedir?" dedim kafamla tosbağayı işaret ederek.
"Aslında içinin çoğu hal oldu. Motoru birkaç gün önce yerleştirdim. Benzin deposu ile ilgili bir sorun oldu, onu da bugün getirecekler."
Arabanın içine incelediğimde, ana işlerin çoktan bittiğini gördüm. Aslında aksesuarları ve son rötuşları dışında araba hazır gibiydi. "Bana pek ihtiyacın yokmuş. Lastikler, koltuklar ve boya işi kalmış."
"Aslında sana tam da burada ihtiyacım var. Benim en az zevk aldığım kısım burası."
Doğrulup, Ewan'e döndüm. "Boyama işinden çok anlamam."
"Merak etme. Sen sadece söylediğim şekilde yap, yeter."
Başımı salladım. Aslında keyfim biraz sönmüştü. Zira bunlar birkaç günlük işti. Sandığım kadar çok vakit geçiremeyecektim. Silkindim. Elimde ne varsa tadını çıkarmam lazımdı. Ellerimi birbirine vurdum. "Başlayalım."
Bir iki saat sonra üzerim pas ve boya parçaları olmuştu. Arabanın üzerindeki boya ve pasları kazıyıp, iyice zımparalamıştık. Hatta ilk katı geçmiştik. Elinin hızına ve rahatlığına bakarsak bu işi sayısız defa yapmıştı. Kendine özel boya fırını bile vardı. Yorgunluktan bitap düşmüş bir şekilde bir köşeye çekilip oturduk. Yerde otururken bir yandan da meyve suyu içiyorduk. Portakal suyum genzime kaçınca beni öksürük tuttu.
"İyi misin?"
"Hı hı"
Birkaç kez daha öksürünce, geçti. "Araba toplama işini çok yapıyor musun?"
"Evet. Bulduğum yaşlı hanımları, yeniden genç ve güzel hanımlara dönüştürüyorum." Benzetmesine garip bir şekilde baktığımı görünce, güldü. "Kardeşim böyle söylüyor. Onun tanımı, benim değil."
"Anladım. Peki, arabaları ne yapıyorsun? Burada tutmadığın bariz."
"Eşe dosta veriyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskoç Kral ve Ben
Romantizmİskoçya'da umduğundan fazlasını buldu. Ece Alp, tarihin ve gizemin içinde yaşayan genç bir kızdır. Bu tutkusu onu İskoçya'ya kadar götürür ve aile yadigarı gizemli kolyesi sayesine atalarının izini sürer. Bundan sonraki yaşadıkları ise onu çıkmaza...