İnşallah romanımınız gidişatından memnunsunuzdur? :)
DİPÇE: Her zaman kitap okuyun! OKUYUN! OKUYUN! OKUYUN! :)
________
Gretna'ya gidişimden iki gün sonra Edinburgh'a geri döndüm. Birkaç gün boyunca çevre yerleri gezmek dışında, evden çıkmadım. O da ayağımı biraz açmak için. Teyzem bunu nasıl yorumlayacağını bilememiş, hastalıktan tut, mevsimsel yorgunluğa kadar her türlü ihtimali aklına getirmişti. Elgin bile endişelenmiş, beni son bir hafta içinde üç kere ziyaret etmişti. Sonuncu gelişinde artık dayanamamıştı. "Yeter artık! Dışarı çıkıp, doğru düzgün gezeceğiz. Toparlan!"
Hiç itiraz etmeden hazırlanmıştım. Beni doğruda Edinburgh Kalesine götürdü. Tarihi yerleri sevdiğimi biliyordu. Zaten gelme amacımda buraları gezmekti. Kalenin içinde de kafe olduğu için, ikimiz için de tatlı bir gezi olacaktı. Zira Elgin yürüyüş yapıp, bir kafeye oturarak kahve içip, sohbet etmeyi çok severdi. Aslında ortak noktalarımızdan biriydi. Kaleyi gezme gereği duymamıştık bile. Zira ilk geldiğim zamanlarda zaten gezmiştim. Maksat ikimizin de sevdiği bir ortamda olmaktı.
Elgin kahvesini içerken ben de taze sıkılmış portakal suyumu içiyordum. "Eee, konuş bakalım. Sorunun ne? Araştırman istediğin gibi gitmiyor mu?"
Aslında umduğumdan daha yavaş gidiyordu. Haklıydı. İlk günü saymaz isek hiçbir görü görmemiştim. Saatlerimi Gretna'yı gezerek harcamıştım. İnciğine boncuğuna girmiştim. Neredeyse en az yerlisi kadar Gretna'ya aşinaydım artık. Bu yüzden ikinci günün akşamına dönmüştüm. İçimdeki 'doğaçlama' hissi de kaybolmuştu zaten.
Omuzu silktim. "Sayılır."
"Çok durgunlaştın. Annem hastalandığından endişelendi ama oldukça sağlıklısın. Yine de kafan yerinde değil gibi? Ne düşünüyorsun?"
"Ben de bilmiyorum. Karman çorman oldum. Toparlamam için sessizliğe ve düzene ihtiyacım var. Zamana bırakmak en iyisi."
"Sen bilirsin. Ama biliyorsun ki senin için buradayım."
"Teşekkür ederim. Biliyorum, elbette."
Garson kadın çikolatalı tartlarımızı getirince hemen tatlıma yumuldum. Çikolatalı her şeye karşı zaafım vardı. "Eşin neler yapıyor? Prens olunca ne yapılır?"
"Diplomatik görüşmeler, ulusal etkinlikler falan işte. İskoçya'nın geleceğini nasıl inşa ederiz? Sorusuna cevap arıyorlar."
"Arıyorlar?"
"Sürekli ağabeyi ile birlikte. Muhakkak birlikte hareket ederler. Hükumet ile sürekli görüşme halindeler. Sanırım İngiltere ile olan siyasi sıkıntılara vakıfsın?"
Kafamı salladım. Tüm dünya vakıftı. İngiltere, İskoçya'nın bağımsızlığını bunca yıldan sonra hala kabul edememişti. Ama diğer ülkelerin araya girmesi sayesinde ilişkiler ılımaya başlamıştı. Yine de aba altından sopa göstermeye devam ediyorlardı. Muhtemelen Birleşik Krallık üyesi ülkelerin de kendisinden kopmasından endişe ediliyordu. Çünkü son iki yıldır İrlanda'nın Kuzey İrlanda ile birleşmesi konuşuluyordu. Aslında şu aralar sesler yükselmişti. Zaten İrlanda Cumhuriyet'i adanın büyük bölümünü kaplıyordu. Kalan kısmı da yeniden kendine katıp İrlanda'yı yeniden birleştirmek istiyordu. Sanırım İskoçya hükumeti ile işbirliği yapıyorlardı.
"Galleri de kışkırtıyorlar mı bari?"
Elgin gülümsedi. Bir şey demeden turtasını yemeye devam etti. Ben anlayacağımı anlamıştım. Anlaşılan İskoçya Kralı ve şimdiki hükumet, kelt kültürünün adada yeniden hakimiyetini amaç edinmişti. Bence ulvi bir amaçtı. Ne de olsa adanın gerçek sahipleriydiler. Özgür ve bağımsız olmayı hak ediyorlardı. Tabi İngiltere kolay kolay buna izin vermezdi. Zira keltlerin İngiltere ile bağlarını koparması demek, Birleşik Krallığın yıkılması, İngilizlerin de güçlerini kaybetmesi demekti. Ayrıca kuzeyinde ve güneyinde üç ayrı potansiyel düşman demekti. Muhtemelen sömürgelerini de kaybedeceği bir sürece girmişti. Tabi keltler başarılı olurlarsa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İskoç Kral ve Ben
Roman d'amourİskoçya'da umduğundan fazlasını buldu. Ece Alp, tarihin ve gizemin içinde yaşayan genç bir kızdır. Bu tutkusu onu İskoçya'ya kadar götürür ve aile yadigarı gizemli kolyesi sayesine atalarının izini sürer. Bundan sonraki yaşadıkları ise onu çıkmaza...