16. Bölüm

5.1K 391 12
                                    

Canlar,

16. bölüme geçmeden önce size küçük bir duyurum var. Fantastik kitabım Hayalet Lise 2. sıraya çıktı. Allah'ıma şükürler olsun. Kurt adam, vampit vb. türde roman seven varsa, seri olmasını planladığım romanımı okumaya davetli. :)

_______

           

Galerideki günümüzden sonra Ewan ile daha bir yakınlaşmıştık. O gün ona anlattıklarım ilgisini çekmişti, ama söylediklerimin ne kadarına inandığını merak ediyordum. Benden bu konuda kanıt istersen, ona tam olarak ne sunabilirdim ki? Ona gerçeği söyleyemezdim, söylesem bile kanıtlamam zordu. Elgin'e bile ilk söylediğimde şaşırmış, inanmakta güçlük çekmişti. Zaman zaman hala inanıp inanmadığı ile ilgili şüphelerim olmuyor değildi. Ama kolyenin aynısı onda olduğuna göre, belki Ewan de bazı görülere sahiptir? Veya belki akrabam falan değildir, kolye başka ailelere geçmiştir? Bilemiyordum ama kalbim biliyor gibiydi. Bana, kolyenin sahiplerinin hiç değişmediğini söylüyordu. Altıncı hissime güvenen biriydim. Adına ister içgüdü, ister altıncı his veya üçüncü göz diyelim, içimizde başka bir benlik yaşıyordu. Ve o benlik, nasıl hayatta kalacağımızı, neler bilip bilmediğimizi veya neleri başarıp başaramayacağımızı bizden daha iyi biliyordu. Hani derler ya bazen; "İçten içe biliyorsun, değil mi?" Bu cümledeki o 'içten içe' bu hissimize aitti. Bazen de gitmek istediğimiz yere, gitmememiz veya gitmek istediğimiz bir yere gitmemiz konusunda bizi uyarır da haklı olduğunu görürüz. 

Bu his, ilk gördüğüm andan itibaren, Ewan ile bir bağım olduğunu söylemişti. Tercihen duymazdan görmezden gelmeyi seçmiştim ama artık kabullenmekten başka çarem yoktu. Sarayın koridorlarında yürürken yüzümde tebessüm vardı. Artık ondan kaçmaya çalışmama gerek yoktu. Oldukça sağlıklı bir ilişki içine girmiştik. Tamam, iki aşık falan değildik, ama yine de ona en yakın şey; arkadaştık. Galeriden sonra birkaç kez daha buluşmuştuk. Ona bildiklerimi anlatıyor, emin olmadığım ama güçlü şüphe duyduğum konuları bile ayrıntısına kadar ortaya döküyordum. O da hepsini ilgiyle dinliyor, kendi fikrini söylüyordu. En son görüşmemizde İskoç Kültür Bakanı ve İskoç Tarih Kurumu Başkanı ile görüşeceğini ve bu konuda derinlemesine bir araştırma başlatmalarını söylemişti.  

Kuzenimin odasına giderken, yolda gördüğüm hizmetlilerin tavrındaki gariplik bu yüzden miydi, bilemedim işte. Önceden de saygılılardı ama bu sefer daha bir farklı bakıyor, daha bir hürmet gösteriyorlardı. Fakat bilhassa kadınların gözlerindeki o 'dedikodu' arzusunu görmüştüm.

"Ne oluyor?" dedim, kendi kendime. 

Elma ile karşılaşana kadar da bu soruma tam olarak cevap bulamamıştım. Elgin'in odasına birkaç metre kala, Elma tüm ukalalığı ile karşıma dikilmişti. Sadece bir dakika boyunca beni süzmüş, bakışlarındaki nefreti gizlememiş, sonra tükürürcesine başını çevirmiş ve gitmişti.

"Al bir deli karı daha!" dedim. İyi ki Türkçe konuşmuştum, yoksa bana eşlik eden görevli, kesin sağda solda dediğimi konuşurdu. Erkeklerin de dedikodu konusunda kadınlardan yana kalır yoktu yani. Onlar 'gizli dedikodu düşkünleri'ydi. 

Elgin'in odasına girdiğimde, kuzenim neşeyle bana sarıldı. "Affedildim, değil mi?"

"Hala biraz kızgınım."

"Biliyorum. Ama yine de affedildim, değil mi?"

"Kindar değilim. Uzun süre sana küs kalamam."

"Biliyorum!" dedi gene çocuksu neşesiyle. İkinci kez, boğarcasına, sarıldıktan sonra nihayet beni serbest bırakıp, kanepelerden birine oturttu. Oldukça heyecanlı duruyordu. "Eee?" dedi.

İskoç Kral ve BenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin