sad;

134 18 17
                                    

sad[ingilizce];

üzgün.

''İddia ediyorum, ben daha uzağa fırlatacağım.''

Elimdeki en az Bayan Misterwoo kadar yavaş olan kaplumbağayı yere bırakıp  taş ile nehre atış yapmaya çalışan Jinyoung'a döndüm.

''Öyle mi? Henüz benim atışımı görmedin?'' yarım şekilde sırıttıktan sonra kolunu geriye doğru gerdi ve taşı büyük kuvvetle ileri fırlattı, hakikaten iyiydi. Yeterince ayrılan gözlerimi kısmaya çalışıp yerden yassı ve güzel bir taş kaptım.

''Şimdi beni izle"deyip kıkırdağımda konuştu.
"Tamam at hadi, benimki kum tepeciğinin yanına kadar ulaşmıştı."

Elimdeki taşı çok önemli bir iş yapıyormuş gibi dikkatle fırlattıktan sonra duyduğum tek ses hayal kırıklığım olmuştu. Suya atamamıştım bile.

Tabii ki Jinyoung gülerek konuştu.

"Tebrik ederim." şakasına omzuna vurarak dalga geçmemesini söyledim ama nafileydi. Beş dakika güldükten sonra biraz yürümeye karar vermiştik.

Soğuk havayı tüm hücremde hissedebiliyordum, Jinyoung'ın da üşüdüğünü biliyordum fakat nehir kenarında gezme fikri ikimize de garip bir şekilde cazip gelmişti. İlk akşam Jinyoung'ı Kunpimook ve Yugyeom ile tanıştırmak üzere kafeye gitmiştik fakat sonra eve dağılmak yerine kendimizi burada bulmuştuk.

''Ee, böyle boş boş dolanacak mıyız?'' derin bir nefes alarak cevap verdim.

''Neden bilmiyorum ama soğuk hava şuan iyi hissettirdi ama yine de istersen gidebiliriz.'' ayaklarını yerde sürürken konuştu.

''Bir şeyler konuşabiliriz diye demiştim, hava bana da iyi geldi.''gözlerimi kıstım ve yüzüne baktım.

''Pekala, anlatmak istediğin bir şey varsa anlatabilirsin.'' omuzunu silkti ve konuştu.

''İlk sen anlat, mesela şiirlerinden bahset. Onların çok iyi olduğunu biliyorum.''

Tekrar derin bir nefes aldım ve konuştum.

''Uzun zamandır bir şeyler yazamıyorum fakat okumaktan bir an olsun uzaklaşmadım. Şiir benim için soluk, hayat mücadelesinin molası. Ruhumu öyle dinlendiriyorum.''kafasını sallarken gülümsedi.

''Vay be, aşık gibi konuştun.''bende gülümsedim ve cevapladım. ''Kısmen, şiirlere aşık olduğum söylenebilir.'' ellerimi cebime sokup ısıtmaya çalışırken soru sorma sırasının bana geçtiğini fark ettim.

''Sen nelere ilgi duyarsın? Senin hayat molan nedir?'' hiç düşünmeden ''Yoongi''diye cevapladığında sevgisini görmemek için kör olmam gerekirdi.

''Vay be, aşık olan sensin.''kıkırdadı ve yönünü tamamen bana döndü.

''Tanışmamıza iyi şeyler vesile olmasa da mutlu bir ilişkimiz var. Her zor zamanımda yanımda oldu ve ona minnettarım.''

''Uhm, merakıma yeniliyorum. Nasıl tanıştığınızı anlatabilir misin? Sadece soruyorum, cevaplamayabilirsin.'' yolun sonuna geldiğimizde kendimizi yeşilliklere serdik. Uzun sayılacak süre zarfında sessizlik olduktan sonra odağımı titreyen sesi ile konuşmaya başlayan Jinyoung'a vermiştim.

''En yakınımı kaybettiğim zamanlar tanıştık, benim için çok zor zamanlardı. Onun sayesinde kendimi çok daha çabuk toparlamıştım. Dediğim gibi ona minnettarım.'' gözlerinin dolduğunu görünce kendimi suçlu hissetmiştim.

''Üzgünüm, böyle bir şeyi sormamalıydım.''kafasını sağa sola sallayıp sorun olmadığını söylese de ortamın aurasını hüzne boğduğumu biliyordum.

''Benden hoşlanıyormuş zaten ama çekingen olduğu için açılmamış. En yakın arkadaşımı kaybettiğimde; uhm, kötü göründüğümü fark edip uzak duramadığını söylemişti. Yardımını ilk seferinde terslesem de o sırada kucaklaşmaya ihtiyacım vardı. Sonra kollarımız arasında sağlamlaştırdık sevgimizi.'' dediğinde gözlerimi yere dikip bir kaç çimenle oynamaya başlamıştım.

''Arkadaşın için üzgünüm, umarım çok daha iyi bir yerdedir.'' bakışlarımı çimenden kaldırıp onda buluşturmuştum.

''Aslında bakarsan, çokta iyi bir yerde mi bilmiyorum.'' anlamamış ifademi gizleyememiş olmalıyım ki açıklama yapma girişiminde bulunmuştu.

''Arkadaşımı öldüğü günden beri ziyaret etmedim.'' dudaklarını tekrar aralamıştı ki hıçkırıkları onu susturmuştu.

Hıçkırıkları,yerini acı nidalara bıraktığında ne yapacağımı şaşırmıştım. Güzel bir gün geçiriyorduk ve tanrı aşkına! Onu üzmüş, ağlamasına sebep olmuştum. 

Elimi nereye yerleştireceğimi bilememiş, daha sonra tedirginlikle koluna yaslamıştım. Göz yaşlarını elleriyle hızla silerek konuşmaya çalıştı.

''Onun öldüğünü, beni terk ettiğini kabullenemeyecek kadar zavallıyım ve bu yüzden yanına gidemedim. Evet, korkunç biriyim.''devam edeceği sırada susturup konuştum.

''Sen korkunç biri değilsin Jinyoung, arkadaşın seni terk etmedi. O sadece bir süreliğine senden uzaklaştı. Sevgisinin hala seninle olduğuna eminim.'' dediklerim kar etmiyordu, ağlaması daha da şiddetlenirken kendimi pataklamak istemiştim.

''Öyle olduğunu sanmıyorum! Kim arkadaşının mezarına dahi gitmez ki!? Baksana bana, onun her zaman yanında olmadığım yetmezmiş gibi öldüğünde bile yalnız bırakıyorum.''tüm çabalarıma rağmen söyleyeceklerini bitirmeden susmuyordu.

''Jinyoung, ağlamayı durdur lütfen. ''

''İstersen arkadaşını birlikte ziyarete gidebiliriz. Eminim gittiğin için çok sevinecektir, hiçbir şey için geç değil.''kafasını kaldırıp gözlerini gözlerimle buluşturduğunda umut ışıldamasını gördüğüme yemin edebilirdim.

''Geç değil  mi hala?''

''Değil tabii ki, sen hazır hissettiğinde bana söylersen seni onun yanına götürebilirim fakat ağlamayı ve kendini suçlamayı kesersen?!''

''Pekala, adil bir teklif. Kabul ediyorum.''ağlayan gözler yerini gülümseyen gözlere bıraktığında bende gülümsemiştim. Evet, çoğu zaman her şeyi mahvediyordum ama arada düzeltebiliyordum da.

Biraz daha sohbet ettikten sonra havanın iyice soğuması ile daha fazla orada kalmamamız gerektiğini hissedip yollarımızı ayırmıştık. Eve doğru yürürken tek düşünebildiğim sıcak yatağıma ve sevmeye başladığım rüyalarıma kavuşmak olmuştu..


Y/N:Kısa ve geçiş bölümü olduğunu biliyorum fakat kurgunun ilerlemesi için şart. Bu arada kitabı sevmediniz mi? Hiç yorum gelmiyor, devam etmeyi istiyorum fakat gittikçe içimdeki istek azalıyor. Lütfen kötüyse de, iyiyse de görüşlerinizi bildirin.

kiss the rain |Markson|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin