sentire;

79 9 3
                                    

sentire[italyanca];

hissetmek.

Mark'ın anlatımından;

Elimin arasından kayıp giden saçlar, yüzüme gülümseyen dudaklar, şarkı gibi huzur veren sesi ile doğru kararı verdiğimi anlamıştım. Zaten dayanamayacağımı biliyordum, dediği gibi o beni seviyordu, bende onu. Gerisi önemli olmamalıydı, hem böyle şeyler sayesinde birbirimize daha çok bağlanıyor, mümkünmüş gibi sevgimiz katlanıyordu.

''Şu an çok mutluyum, gerçekten çok fazla mutluyum.'' dediğinde yüzüne gülümseyerek baktım. Benimde ondan kalır bir yanım yoktu. Söylemek istediğim şeyi söyleyince mutluluğunun katlanacağını biliyordum fakat nasıl tepki vereceğini bilmediğimden bir kaç gün beklemek istiyordum.

''Ben de çok mutluyum, yanımda olduğun için, benimle olduğun için.''dediğimde dizime koyduğu başını kaldırarak ellerini yüzümde gezdirdi ve gülümsedi. Yakından gülümsemesini görmek içimdeki tutsak kelebeklerin özgürlüğüne kavuşup turlar atmasına sebep olmuştu. 

Baş parmağı ile yanağımı okşuyor, tam gözümün içine bakıyordu. O kadar yakındık ki nefesini yüzümde hissedebiliyordum, yoğun sevginden başım dönmeye başlamıştı. Jackson bana iyi gelmiyordu, her an eriyip kalacağımdan korkuyordum.

Etkileyici, boğuk sesi ile konuştuğunda ona bakmaktan dediğini idrak edememiştim. Tekrar söylemesini istediğimde konuştu.

''Başına gelenleri biliyorum Mark.''dediğinde gözümün istemsizce büyümesine sebep olmuştu.

''Neyden bahsediyorsun?''

''Sana söylemek istediğim bir şey var.''dediğinde neden bahsedeceğini bilmiyordum, bir şey demeyerek devam etmesini bekliyordum.

''Jinyoung.''deyip devamını getirmemişti. Park Jinyoung'dan bahsediyor olamazdı değil mi? En yakın arkadaşım olan Jinyoung'dan, her şeyimi paylaştığım, tek dostum olan Jinyoung'dan.

Tabii ya, aptal kafam Jackson'a gerçeği nasıl öğrendiğini sormayı unutmuştu. Jinyoung dediğine göre onunla konuşmuş, görüşmüş falan olmalıydı. Düşününce böylesine tesadüf imkansız geliyordu.

''Jinyoung?''dedim sorar gibi. Bir kaç şey daha söylemesini bekliyordum.

''Park Jinyoung, bir zamanlar en yakın arkadaşın olan Jinyoung, şuan benim arkadaşım ve patronum olan Jinyoung.''dediğinde şaşkınlıktan fare gören filin girecek delik araması gibi bir durumdaydım. Bu nasıl oluyor ben de bilmiyorum ama şuan şaşkınlıktan mantıklı düşünebilmem daha saçma olurdu.

''Jackson, ne zamandır biliyordun?'' diye sormuştum aniden, patronu  ve arkadaşı ise çok uzun zamandır biliyor olmalıydı. Jinyoung her şeyi anlatmış mıydı? İntihar ettiğimi biliyor muydu? Kafamdaki karmaşanın çözülebilmesi için Jackson'ın konuşması gerekiyordu, bunun için susup konuşmasını bekledim.

''Sana sormadan bir iki hafta önce tesadüfen öğrendim, mezarına gittiğim gün.''dediğinde gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. Gerçekten kendimi kötü hissetmiştim, ona böyle bir şeyi yaşattığım için kendimden nefret etmiştim.

''Aklından geçeni biliyorum, Jinyoung ısrarlarıma dayanamayıp her şeyi anlattı Mark. Her şeyi biliyorum, yaşadıklarını biliyorum.'' dediğinde onunda gözleri dolmuştu.

Daha fazla dayanamayıp gözümden düşen damlalara engel olamamış, serbest bırakmıştım. O da ağlıyordu fakat kendinden önce benimle ilgilenmişti, göz yaşlarımı sildikten sonra bende onun için aynı şeyi yapmıştım ve sıkıca boynuna dolanmıştım. 

kiss the rain |Markson|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin