la douleur exquise(fransızca):
asla sahip olamayacağını bildiğin birinden ilgi istemenin verdiği keskin acı .
Aptaldım, gerçek anlamda aptaldım. Son bir haftadır tam olarak böyleydim, kendime kızıyordum ve sürekli aptal olduğumu hatırlatıyordum çünkü birinin bunu yapması gerekiyordu.
Saçma ve aptalca davranmıştım ve kendime bu yaptığımın kötü bir şey olduğunu söyleyip rahatsız hissetmeliydim ama gerçekte durumlar öyle değildi. Onu öpmek kötü bir şey değildi, onu hissetmek. Hatta bu ömrümce yaşadığım en güzel anlardan biriydi diyebilirdim ama mantığı yoktu. Onunlayken kalbimin böyle hızlı çarpmasının, sürekli onu öpmek istememin, ona karşı bir şeyler hissetmemin bir mantığı yoktu fakat tüm hücremle istiyordum.
Onu mutlu etmeyi, onunla olmayı hatta sırf onunla olmak için hiç uyanmamayı istiyordum. Belki mümkündü ama yaptığım son şey ile bunu imkansız hale getirmiştim. Onu öpen bendim ve görmezden gelen de.
Evet, bu yüzden aptal diyordum kendime. Son bir haftadır kısa konuşmalar yapıyor ve onunla ilgilenmiyordum. Ondan uzaklaşmaya çalışıyordum çünkü bunu birinin yapması gerekiyordu.
Öpücüğüme kızmayıp mutlu olması rahatsız olmadığını gösteriyordu fakat biz olmazdık, olamazdık. Bu yüzden uzak durmak için ondan uzaklaşmam gerekirdi, o gerçek bile değildi. Bunu düşünürken bile tenime saplanan ok hissini tüm vücudumda hissedebiliyordum. Saf bir acı. Evet o gerçek değildi, bunu söylerken acı çekiyordum ama kendime bunu hatırlatmaktan başka çarem yoktu.
Omzuma damlayan göz yaşı ile ağladığımı ancak fark etmiştim. Sağ taraftan gelen rüzgar göz yaşlarımın yanağımı üşütmesine sebep olduğunda koluma sardığım battaniyeye daha sıkı sarıldım.
Yine rüyadaydım evet ama artık hayallerim bile sınırlanmıştı. Kendi evimin balkonunda dışarıyı seyrediyordum, Mark ise içeride uzanıyordu. Uzaklaşmıştık, sessizleşmiştik ve klasikleşmiştik. Eskisi gibi eğlenmiyor, birbirimiz hakkında konuşmuyorduk.
İçimi ısıtması adına arkamda duran masaya ulaşıp kahveyi aldığım sırada Mark'ın kapıdan beni izlediğini görmüştüm. Bir şey demeye niyetim yoktu, hızla gözlerimi kaçırıp bardağa ulaştım ve kahvemi yudumlamaya başladım.
Arkamdaki yalın ayak sesi yanıma doğru geldiğinin göstergesiydi. Tanrım, olmaz. Onunla yüzleşemem. Bir adım atıp korkuluğa sıkıca tutunduğumda ellerini omzumda hissetmiştim. Bu sefer vazgeçecek gibi görünmüyordu, kaçamayacağımı anladığımda yönümü ona döndüm.
''Kahvenden yudumlayabilir miyim?'' tereddüt etmeden bardağımı ona uzattım ve yudumlayışını izledim. Öyle güzeldi ki, bıkmadan ve sıkılmadan her saniyesini kaçırmadan izlemek istiyordum. Yutkunuşu ve ardından kahve bardağını tekrar bana uzatışını. Kuşkusuz o dünyadaki en güzel insandı.
Derin ses tonuyla konuştuğunda sesinde boğulmak istediğimi fark etmiştim bir kere daha.
''Teşekkür ederim.'' bir şey demeyi tercih etmeden tekrar önüme döndüğümde adımı seslenmişti. Sanırım pes etmeyecekti, bunu anladığımda tekrar ona yöneldim.
''Bir şey mi oldu Mark?''
''Evet oldu, çok şey oldu Jackson. Sana bir şeyler oldu.'' sinirle söylediği şeyler sonrasında yüzüme şaşkınlık ifadesi yerleşmemişti, çünkü kızacağını biliyordum.
''Bir şey olmadı sadece yorgunum.''dedim, ona yalan söylemek istemiyordum. Aklımdan geçenleri ona yansıtmak istiyordum ama olmazdı. Ondan ilgi beklediğimi, ona karşı duygularım olduğunu ve bunun garip olacağını bildiğim için uzaklaşmak zorunda kaldığımı söyleyemezdim.
Elleri çenemi bulduğunda karıncalanma hissi tekrar bedenimi sarmıştı, tam olarak hissemesem bile bu duyguyu bile özlemiştim. Onun hücrelerinden yayılan ısıya bedenimi bırakmak istiyordum.
''O geceden sonra böyle davranmaya başladın, anlamadığımı mı sanıyorsun?''
''Alakası yok, gerçekten yorgunum.''dediğimde gözlerini devirmişti. Mimiklerimden kendimi ele verdiğimin farkındaydım.
''Seninle ilgilenemediysem üzgünüm Mark.''kelimeler bir bir ağzımdan dökülürken onun tek yaptığı gözlerime bakmak olmuştu. Sanki dediklerimle değil bakışlarımla ilgileniyordu. Elleri dudaklarımın üzerinde durduğunda yoğun bakışları eşliğinde konuştu.
''Pişmansın değil mi?''
NE?! Onu öptüğüm için pişman olduğumu mu düşünüyordu? Gerçi haklıydı, nasıl düşünebilirdi ki?!
"Evet, pişmanım." beynim ile aklım aynı anda çalışmadığında dudaklarımdan bu sözcükler dökülmeştü. Başka çarem yoktu, onu kendimden uzaklaştırmam gerekiyordu ve maalesef bunu sadece onu sevmediğimi söyleyerek ve kırarak yapabilirdim.
Yüzü kireç rengini alırken bir şey diyemedi, kısa bir sessizlik sonrası konuşmaya başladığında ölmeyi diledim. Onu gerçekten yaralanmıştım.
"Ben, üzgünüm. Sanırım yanlış anladım."
İçimdeki özür nidaları dışarı çıkmaya çalışırken büyük bir kuvvetle yerine gönderdim ve kırıcı konuşmama devam ettim.
"Yanlış düşünmene sebep olacak bir şey yoktu. Alt tarafı o anın gereği seni öptüm. Böyle düşündüğün sürece benden uzak dur lütfen."
Ağlamak istiyordum, tam şu an bedenimi yere bırakıp deli gibi ağlamak istiyordum, berbat hissediyordum. Ama bunu belli etmeye niyetim yoktu, yüz ifadesine bakılırsa benden uzaklaşacağı kesindi. İyi yalancısın Jackson, bravo."Pekâlâ, rüyalarına girmem elimde değil ama istemezsen karşına çıkmam."
Onu bir kere daha onaylayamazdım, bir kere daha gitmesini söyleyecek gücü kendimde bulamıyordum.
Bu yüzden bir şey demeyip tekrar önüme döndüm. Bir kaç saniye sonra duyulan ayak sesleri gittiğini gösteriyordu.Üzgünüm Mark, sana karşı bir şeyler hissettiğim için, rüyalarda olsa bile birini kırabilecek kadar kötü olduğum için ve seni kendimden uzaklaştırmak zorunda olduğum için üzgünüm.
Yüzümü ıslatan gözyaşlarımı bir çırpıda sildikten sonra ayaklarımda yeterince güç bulamadığım için kenardan sandalyeyi alıp oturmuştum.
Akıl sağlığımı yitirdiğimiz farkındaydım, sanırım annem ile aynı kaderi paylaşıyorum ama başkalarının bana aynı şeyi yaşatmasına izin vermeyecektim.
Hastalığın beynime yayılmasına izin vermeyecektim ve kendimi ona teslim etmeyecektim.
Tekrar üzgünüm Mark, belki başka alemlerde ve başka zamanda görüşebiliriz ama şu an için vakit bizim vaktimiz değil...
Öncelikle araya girmek zorunda kaldığım için özür dilerim. Sınavlar ile kitabı aynı anda yürütebileceğimi düşünmüştüm fakat işler öyle olmuyormuş, o yüzden mecburi bir ara vermek zorunda kaldım. Fakat şu vicdanım rahat etmediği için bir bölüm yazmak istedim. Kötü bir bölüm olduğu için üzgünüm, sınavlardan sonra görüşmek dileğiyle...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kiss the rain |Markson|
Fanfiction''Söylemeyi unutmuşum, en parlak yıldızların hikayesinden bahsetmek istiyorum sana.. Her parlak yıldızın bir sebebi varmış, her kim kendi seçtiği yıldıza önem verirse, severse ve hiç bırakmazsa yıldız bundan güç alır ve günden güne daha da ışıldarmı...