la felicidad infantil;

155 15 4
                                    

la felicidad infantil[ispanyolca];

çocuksu hissedilen mutluluk, masumiyeti ifade eder.

Cebinden çıkardığı dört şekeri tam ortamıza yavaşça düzdü ve gözlerime bakarak gülümsedi.
"Şimdi, ben şekerlerin bir tanesini alıp avucuma saklayacağım. Hangi avucumda olduğunu bilirsen şekeri yiyeceksin ve bir şey anlatmak zorunda kalmayacaksın ama şekeri bulamazsan tam tersine dönecek. Kabul ediyor musun?" küçük bir oyundan zarar geleceğini sanmıyordum bu yüzden bende onun gibi gülümseyerek kabul ettiğimi söylemiştim.
İlk o başlayacaktı, eline aldığı şekeri arkasında avucunda sakladıktan sonra öne getirdi.
Minik parmaklarımı çenemde ritim tutturup dünyanın en zor şeyini buluyor rolüne büründükten sonra konuştum.
"Şeker bunda, sağ elin diyorum. Kokusunu buradan bile alabiliyorum."dediğim şey komik değildi fakat ikimizde gülüyorduk,  tâ ki doğru bildiğimi görene kadar. Şimdi tek başıma gülüp şekerin tadını çıkarma vaktiydi.
"Pekala, şanslısın fakat bende şanslıyımdır. Hadi bir şeker al ve devam edelim."
"Uhm, kuralları atlıyorsun. Kendin hakkında bir şey söylemelisin." dediğim şey ile kafasını karıştırmaya başladı.
"Sadece rüyanda olduğumu unutmamalısın, ne yaşamış olabilirim ki seninle paylaşabilirim." evet dediğinde haklıydı fakat oyunu kurallara göre oynamalıydık.
"Pekala, o zaman sende rüyalarıma girdiğin itibaren düşündüğün bir şeyi söylersin? Mesela benim hakkımda şuan ne düşünüyorsun? Lütfen dürüst ol."dediğim şey ile afallamış görünse de bir kaç saniye sonra konuştu.
"Çok şirinsin." afallama sırası bende idi sanırım, kalbim nefesimle aynı ritmi tutturuyor, sesini onun duyduğuna bile emin olabiliyordum fakat bunun tek sebebi utanmış olmamdı, heyecanlanmak değildi kesinlikle.

Benim bile zor duyduğum bir ses tonu ile teşekkür ettikten sonra devam ettim. İkinci sırada duran pembe renkli şekeri küçük avucuma aldım ve arkamda yer değiştirmeye başladım. Tamam dediğim an yine emin olamıyor, sürekli değiştiriyordum. Şekerin avucumda eridiğine emindim. Çok oyalandığımı o da fark etmiş olacak ki bıkkınlıkla konuştu.
"Maden saklamıyorsun, alt tarafı şekeri bir elinde tutacaksın Jackson." bir yandan gülüyordu fakat yine de bozulmuştum.
"Ne olursa olsun yaptığım şeye özen gösteririm, sabırlı ol biraz." sert konuşmama rağmen hâlâ gülümsüyordu. Bu çocuğun neyi vardı böyle?!
Ellerimi önümde birleştirdiğimde kısaca düşündü ve elini sol elimin üstüne yerleştirip gözlerini benimkilerle buluşturdu.
"Sol diyorum, şeker bunda" eli gerektiğinden fazla üstünde kaldığında kendime çektim ve sol avucumu araladım.
Erimiş şekeri görünce yüzüne zafer ifadesi yerleştirmişti. Gıcık olmamam gerekiyordu ama lanet olsun ki çocukluğumdan beri oynadığım tüm oyunları önemseme gibi bir huyum vardı.
"Nereden bildin hyung?" diye sorduğumda küçük bir kahkaha atmıştı.
"Şaşırtma amaçlı tekrar sağa koyacağını düşündüğümü sanıyordun değil mi? Şaşırtmak için sola koydun ve beni kandıracaktın fakat gördüğün gibi bende yaptığım şeylere özen gösteriyorum." Bu kadarı fazlaydı. Bıkkınlıkla nefesimi dışarı vermiştim,  bu oyunda birlikte eğlenmemiz gerekmiyor muydu?
"Jackson?" cevap vermeyip kafamı eğmiştim.
"Şekerim diyorum, sende kaldı."sinirle yanına yaklaşıp avucumdaki şekeri yüzüne sürmeye başladığımda hâlâ gülüyordu. Bir insan nasıl bu kadar çok gülebilirdi? Tanrı aşkına!
Tekrar eski yerime geçtiğimde yüzündeki şekeri temizleyip yemeye çalışıyordu.
"Hey, hemen kurtulamazsın. Bir şey itiraf etmelisin, sadece saklamaya değil, kurallara da özen göstermelisin." derin bir nefes alıp sordum.
"Ne bilmek istiyorsun? Berbat bir hayatım var, hangisinden bahsetmemi istiyorsun?"
"Seni en çok etkikeyeni bilmek istiyorum, seni en çok yaralayanı. Kimseye anlatmadığın bir şeyi bilmek istiyorum, boş boş dalmalarının sebebini, bu kadar çabuk savunmaya geçişinin sebebini öğrenmek istiyorum." Her söylediği cümlede gözlerini gözlerime yoğunlaştırıp bastıra bastıra konuşuyordu. Gözlerinin içine bakıp onun gibi konuştum.
"Neden? Bana hangi yönüme acıyacağını kestiremediğin için mi? Bu yüzden mi zayıf yönlerimi öğrenmek istiyorsun?" sorduğum soruya cevap vermeden yanıma geçti ve odaya boş boş bakmaya başladı. Cevap vermemesi bunun doğru olduğunu gösteriyordu.
Rüya arkadaşım bile bana acıyordu, ağlamamak için dudaklarımı ısırdığım sırada kafasını bana doğru çevirip yavaşça konuştu.
"Hayır Jackson, bunu istemiyorum. Seni en çok neyin yaralandığını bilmek istiyorum çünkü sana nasıl yardımcı olmam gerektiğini bilmeliyim. Seni böyle görmek istemiyorum, seni mutlu etmek istiyorum." dediği şeyde ciddi olabilir miydi? Umarım öyle olurdu çünkü beni kendisine inandırmayı başarmıştı. Anlatacaktım.

Gözlerimi ayırıp ayaklarıma indirdiğimde konuştum.
"Dediğim gibi, Kunpimook ile yaşadıklarım haricinde sana anlatabileceğim güzel bir anım yok ama sen duymak istiyorsun, bu yüzden anlatacağım."
"Hayatımda en değer verdiğim insanı gözümün önünde acı çekmesini görerek büyüdüm. Annem, hastaydı ve babamın iğrençliklerine maruz kalıyordu. Bana bile anlatmadıkları bir travma yüzünden maalesef akli dengesini kaybetmişti. Babam ise ona bu durumda destek olacağına, onu suçlayıp yanından itelemişti. Henüz yedi yaşındaydım, kimseye anlatamamıştım."gözlerimdeki yaşları sildim ve derin bir nefes aldım . Omuzumda hissettiğim el sayesinde devam edebilmiştim.
"Parktan geldiğimde annem uzun süre sonra bize yemek hazırlamıştı, dediğim gibi onun durumu biraz kötüydü.
Hevesle girdiğim mutfaktan ağlayarak hatta daha beter bir şekilde çıkmak zorunda kalmıştım. Olacaklardan habersiz şekilde ellerimi yıkayıp mutfağa geçtiğimde kollarımı annemle buluşturmuştum. Bana gülümseyip sandalyeye oturmuştu, babamında yemek yemek için masaya geçmesiyle ilk defa normal bir aile gibi hissetmiştim. Mutluluğum anlatılmazdı, yemeye geçtiğimiz sırada anneme ramen istemediğimi söyleyip diğer yemekten istediğimi söylediğim sırada olanlar olmuştu. Babam her zaman patlamaya hazır bir bombaydı ve yine her zaman bahanelerle kendine ateş üretirdi. Eskiden gerçekten suçlunun ben olduğumu düşünüp ağlardım fakat şimdi görsem boğarak öldüreceğim babamın suçlu olduğunu biliyorum."
"Deliye dönmüştü, beni ve annemi mutlu eden masayı tamamiyle dağıtıp bağırmaya başlamıştı. Her zaman şiddet ve kavga yanlısıydı fakat onu ilk defa böyle sinirli görmüştüm." nefes almak için duraksağımda ne zaman bu kadar yanıma yaklaştığını bilmediğin Mark ile göz göze gelmiştim.
"Devam etmek zorunda değilsin." kafamı olumsuz anlamında sallamıştım, artık geçti.
"Üstüme üstüme gelip bağırdığında elini havaya kaldırıp vuracağı sırada annemin çığlığı onu durdurmuştu. Lanet olsun ki bana vurmaktan vazgeçip anneme yönelmişti. Bacağına sarılıp durdurmaya çalıştığımda beni köşeye fırlatıp anneme tekrar yönelmişti.
" 'Demek yemek beğenmezsin, şimdi o çok sevdiğin annen gözünün önünde dayak yesinde gör lanet çocuk.' Ağlıyordum, elimden gelen sadece buydu, annem dakikalarca gözümün önünde dövmüştü, engel olmaya çalıştığımda sadece daha çok sinirlenmesine sebep oluyordum. Sadece ağladım, sadece bu."
"Jackson,devam etme. Lütfen ağlama." ağladığımı o söylediğinde fark etmiştim. Gözlerimi silip ona döndüm ve konuştum.
"Kendimi suçlu sanıp bunu kimseye anlatamamıştım. Annem o olaydan sonra daha kötü olmaya başlamıştı, mutluluk bizden uzaklaşıyordu ve ben bunun sebebi olmanın verdiği hisle eziliyordum.  Kendimden utanıyordum."
"Jackson, sus artık yeter, lütfen daha fazla ağlama. Sen suçlu değilsin, hiçbir zaman olmadında. Annen yanında değil belki ama ben sadece rüyalarında da olsa yanındayım.  Bana istediğin her şeyi anlatabilirsin. Yeter ki daha fazla ağlama ve biraz olsun mutlu ol."
Kafamı sallayıp burnumu çektim ve konuştum.
"Buna ihtiyacım var, sadece rüyalarımda da olsan beni yargılamayan insanlara ihtiyacım var. Lütfen, oyun arkadaşım olmayı bırakma."
Kafasını sallayıp buğulu gözlerle gülümsediğinde bende ona karşılık vermiştim.

kiss the rain |Markson|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin