s'exciter

151 14 8
                                    

  s'exciter(fransızca);

heyecanlanmak, kalp ritminin değişmesi.

  ''Neler oluyor? Neredeyiz?!'' 

Mark'ı gördüğüm an rüyada olduğumuzdan emin olmuştum fakat nerede olduğumuzu gerçekten bende bilmiyordum.

''Bilmiyorum''derken artan müzik sesi yüzünden sesimi duyuramamıştım. Karşılık için bağırarak bir şeyler anlatmaya çalıştığında yanına iyice yanaşıp kulağına 'bilmiyorum'diye bağırdım. Etrafımızda dans eden insanların sayısı iyice arttığından geçen insanlar bizi umursamayıp çarpıyor üstüne üstlük özür bile dilemiyorlardı. Mark'ı kolundan tutup nazikçe köşeye, daha sessiz bir yere götürdüğümde onu inceleme fırsatını yeni bulabilmiştim. 

Güzel, komik ve farklı görünüyordu. Ama güzel ifadesi ağır basıyordu.

Gülmeye başladığımda ona güldüğümü fark edip koluma hafifçe vurup kızgın olmaya çalışmıştı. Evet çalışmıştı fakat kızgın olmaktan çok komik olmaya devam ediyordu.

''Senin hayal gücün yüzünden buradayız ve bu kıyafetler içerisindeyim. Gülmeye hakkın yok bence.'' gülüyorum fakat yine de güzel göründüğünü itiraf etmeliydim. Üzerinde kalçasına kadar gelen saten tuhaf işlemeli ve pullu parlak gömlek altına son derece uyumlu deri siyah işlemeli bir pantolon vardı. Ateş kırmızısı saçlarını tamamlayan makyajı gerçekten güzeldi, eyelinerın bu kadar yakışacağını kimse bilemezdi elbette.

Müzik daha canlı bir hal aldığında dans edenlerin sayısı artmış, eğlence gözle görülür şekilde katlamıştı.

''Ee, sadece izleyecek miyiz?''Mark'a döndüğümde heveslendiğini görmemem için aptal olmam gerekiyordu.

''Dans mı etmek istiyorsun?''kafasını salladığında gözlerimi devirmiştim. Biraz mızmızlandıktan sonra konuştu.

''Benim kıyafetlerime göre gayet de iyi görünüyorsun. Utanıp insanların arasına katılmamak isteyen ben olmalıyım, hem boş boş ne yapacağız ki? Biraz eğlensek? Ha?''üzerime baktığıma siyah gömlek ve pullu pantolonumu gördüğümde haklı olduğunu söyleyebilirdim fakat ben kıyafet için dememiştim ki..

''Kötü görünmüyorsun, aksine güzelsin. Onun için dememiştim ama pekala, biraz dans etmekten zarar gelmez.''

Gülümsemesi yüzüne yayıldığında ilk defa bu kadar güzel göründüğünü düşünmüştüm. Kollarımdan tutup insanların arasına karıştırdığında ne yapacağımı bilemiyordum. Ellerimizi birleştirip  oradan oraya zıplayarak dans etmeye başlamıştık, bir yandan da etrafımızdaki insanları inceleyip tüyolar kapıyorduk. Biraz daha alıştıktan kendimizi tamamen müziğe bırakmıştık. Uyumlu hareket eden ayaklarımız, sevinçle sallanan bedenimiz adeta uçuyordu. Ne zaman ortalara geldiğimizi bilmeyerek dansımıza heyecanla devam ettik. Gözlerinin içine baktığımda kendi yansımamı görmüştüm, onunla birlikteyken mutluluğun zirvesindeydim.

Müzik kısa bir süre durduğunda etrafı inceleme fırsatı bulmuştum. Bir panayırda olduğumuz açıkça ortadaydı. Süslü fenerlerle süslenmiş alana rengarenk ışıklar eklendiğinde gerçekten güzel bir yerde olduğumuzu anımsamıştım. Kapı tarafına baktığımda gördüğüm sokaktan geçen atlarda eski yıllarda olduğumuzun kanıtıydı.

''Nereye bakıyorsun sen öyle?'' Mark seslendiğine yönümü ona dönmüştüm. Bana oranla harika dans ediyordu, etrafında dönüp gülerken gerçekten eğlendiğini anlamıştım.

''Ne? Neden öyle bakıyorsun?''dediğini anlamamıştım, nasıl bakıyordum ki?!

''Nasıl bakıyormuşum?''

''Böyle''derken bakışlarını yoğunlaştırmış, yarım ağızla gülüyordu. Evet, utanmıştım. Yüzümün ısındığını hissettiğimde bir şey diyememiştim. Kahkahalar eşliğinde gülme sırası ondaydı. Pekala.

Şarkılar birbirini takip ederken yorulduğum hissediyordum fakat bir şekilde yerimde duramıyordum.

''En son ne zaman bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum.'' haklıydı, bende öyle. Kendini müziğin akışına bırakmanın bu kadar iyi hissettireceğini bilemezdim. 

Kısa bir süre sonra tekrar buluşan ellerimiz ile müziğin sona yaklaştığını anladığımızda final olarak hızlandık ve kendi çapımızda bir poz verip kendimizi durdurabildik. Kahkahalarımız karışırken neye güldüğümüzü bile bilmiyorduk, herkes mutlu görünüyordu.

Kısa bir süre sonra etraf sessizleşmeye başlamıştı ve  aniden tüm ışıklar sönmüştü. Kimseden fısıltı bile duyulmuyordu,içgüdüsel olarak Mark'ı korumam gerekmiş gibi hissedip kollarımla sarmaladım. Nefesimiz ve  kalp seslerimiz birleşmiş öylece duruyorduk.

İnce ve tiz çıkan sesin mikrofondan geldiğini anlayınca rahat bir nefes aldım, az önceki ince ses, kalın sesli bir adamın yerine bırakmıştı. 

'' Sevgili Zhouzyhuang kasabası halkı, 67.si düzenlenen şenliğimize geldiğiniz için öncelikle teşekkür ediyorum, Minik prenses ChunJia sizi selamlamamı istedi, merhaba.''dediğinde kuvvetli bir alkış koptu.

Bir kaç öksürmeden sonra devam etti, ''Size bilmeyenler için bu gecenin anlamından bahsetmek istiyorum. Bundan yüz yıl önce bu kasaba dillere destan bir aşka şahitlik etmişti, bu iki aşık ailesi yüzünden çok zorluklar çekip bir araya gelemez olmuş. O zamanların prensesi Caiyun'un yaşadığı olay çok konuşulmuş ve halkımız bu aşka destek çıkıp bir araya gelmelerini istediklerini dile getirdiklerinde pek mutlu olmuşlar. O zamanlar Kralımız diretse de bir gün şenlikte birlikte olmalarını dile getirip kralımızı ikna etmişlerdir. Halkta buna pek sevindiğinden dolayı o gün, bu gündür heyecanla, coşkuyla ve dans ile kutlarız.''dediğinde bu sabah yaşadığım olay kafama dank etmişti. Tabii ya, Hyong-Kim'in anlattığı hikayeydi bu. Bilinç altımda kaldığı için şuan bu rüyayı görüyordum. Bir şeyler mırıldandığımda Mark sus işareti yapıp konuşan adama yoğunlaşmıştı. Somurtarak sustuğumda adamın sesi tekrar yükseldi.

''Gecenin asıl amacı olan şıklar için heyecanlı mısınız?''diye sorduğunda herkes aynı anda 'evet' deyip küçük çığlıklar bırakmıştı. Neden bahsettiğini sanırım bir tek biz bilmiyorduk, Mark'a yaklaşıp bir fikri olup olmadığını sordum ama o da benim gibi merakla bekliyordu.

Aniden yanan ışıklar gözümü kamaştırmış, etrafa bakamaz olmuştum. Mark'ın da benden farklı olmadığını biliyordum. Başımı eğip ışığa alışıncaya kadar bekledim, tekrar kaldırdığımda ışıkların sadece Mark ve benim üzerimde olduğunu görmüştüm. Bir an için alkışlar ve bağırışların kulak zarımı deleceğinden korkmuştum.

Mark endişe ile''Işıklar neden bizde Jackson?''diye sorduğunda bilmiyorum demek için ağzımı açmıştım ki az önceki kalın ses beni susturmuştu.

''Bu yılın çifti sizsiniz, o kadar coşkulu ve tutkulu dans ediyordunuz ki bunu gerçekten istediğinizi anladık. Tebrikler!''dediğinde şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Tüm bunlar benim rüyamda gerçekleştiğinden Mark'ın benden hesap soracağını düşünerek ve utanarak kafamı eğdim.

Etraf tamamen aydınlandığında bizden tekrar dans etmemiz istenmişti. İlk başta itiraz etsek de bunun eğlenceli olduğunu bildiğimizden kendimizi tekrar dans ederken bulduk. Müziğin tınısında kaybolup oradan oraya koşturuyorduk. Dansın finaline doğru ne ara bu kadar yakınlaştığımızı bilmiyordum. Yüzümü yüzüne yaklaştırdığımda hıçkırması ile az önce yapmak üzere olduğum şeyi fark edip hızlıca geri çekildim, ikimizinde yüzü domatesten bir farkı yoktu. Yüzümün yandığını hissediyordum, kalabalıktan hayal kırıklığıyla mırıltılar yükseldiğinde gözlerimi büyüttüm.

Kalın ses tekrar devreye girmişti.''Gecenin en önemli anına geldik, çiftimiz masum bir öpücük ile aşklarını sonsuzluğa dökeceği an.''diye bağırdığında tekrar alkışlar yükseldi. Şaşkınlıktan donup kalmıştım, gerçekten şuan ne yapacağımı bilmiyordum. Mark'a baktığımda o da telaşlı, belki de biraz heyecanlı görünüyordu. Şuan yapacağım en ufak hareket onu kırmama sebep olabilirdi. Rüyada da olsa arkadaşlığımızın bitmesini istemediğimden istemiyor gibi davranmamaya çalıştım ama her hangi bir faaliyette de bulunmadım.

Tekrar kafamı kaldırdığımda ellerinle oynayıp dudağını ısırdığını gördüm, tanrım, o utanmıştı ve şimdi de tebessüm ediyordu. Bunlar bana cesaret verirken ne yaptığımı anlamadan dudaklarımı onun yumuşak dudaklarında bulmuştum.

kiss the rain |Markson|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin