curglaff [iskoç ingilizcesi];
suyun bedene ilk kez değdiği anda yaşanan şok hissi. *Y/N:benzetme yapılmıştır*
Ayakkabılarımla toprakları tozuttuğumu fark edince durup etrafıma bakındım.
''Nerede olduğunu söylemişlerdi?''dedim Jinyoung'a bakarken.
''Girişten sonra çok ilerlemene gerek yok, etrafına baktığında en çok çiçekli olandır, fark edebilirsin demişti kardeşi. Bir bakalım.''dediğinde etrafı süzmeye başladım. Kalp atışlarım ağzımda atarken ve karnım kasılıp dururken bir şey olmamış gibi davranmak çok zordu. Olanlar tekrar aklıma doluştukça beynim iflasını veriyor, nefes alamıyordum. Ellerimi dizime yerleştirip derin bir kaç nefesten sonra ilerlemeye başladım. Bir kaç mezarı geçtikten sonra papatyalar ile kaplanmış mezar girmişti bakış açıma. Yavaş, aynı zamanda korkar adımlarla yaklaşmıştım ama ismine bakmaya cesaret edememiştim.
''Jinyoung!''diye seslendiğimde bana baktı ve neredeyse koşar adımlarla yanıma vardı. Elimle gösterdiğim mezara yönelip yere çöktü. Arkamı dönüp bakmayı reddediyordum, onları yalnız bırakma bahanesiyle çokta uzak olmayan annemin mezarına gittim. Gülümsemeye çalışıp hak ettiği gibi selam vermeye çalıştım. Daha sonra anlattım her şeyi. Anlatırken ağlamıştım ama bu yine rahatlatmıştı. Burada olup sarılabilseydim tüm sorunlarımın yok olacağından emindim.
Toprağını okşarken konuştum. ''Seni düşlerken, yardım diliyorum. Uzakta olsan da benimle olduğunu biliyorum.''aklıma gelen şey ile gülümsedim.
''Seni sonsuz seviyorum anne.''dedikten sonra vedalaşıp Jinyoung'ın yanına vardım. İsmine bakmamaya çalışırken ağlayan Jinyoung'ın kolundan tutup kalkmasına yardımcı oldum. Gözlerini sildikten sonra bana baktı.
''Annene merhabalarımı ilettin mi?''dediğinde kafa salladım, ondan bahsetmiştim.
Biraz öylece sessizce durmuştuk, boş bakışlarını toprağın üzerinde geziniyor, arada derin soluklar alıyordu. Bu hali içimi acıtmıştı.
''Teşekkür ederim Jackson, ondan özür dileme fırsatı verdiğin için.''dediğinde gülümsemeye çalıştım.
''Bana ondan bahseder misin?''diye sorduğumda onayladı. Birden sormamı tuhaf karşılamadığı için minnettardım.
''Benim huysuz kişiliğime karşın çok sevecen ve neşeliydi. O kadar güzel bir kalbi vardı ki, her üzgün olduğumda benimle ilgilenir ve anında dünyanın en mutlu insanı yapardı. Bu konuda büyücü olduğunu falan düşünmüş idim hatta.''dedi kıkırdayarak.
Gözümün önünde canlanan benzer anıları silmeye çalışsam da beynimde bir yerlerde dolanıyordu.
''Ailesinden pek çok zorluk yaşadı, pek iyi bir hayatı yoktu benimkine kıyasla.''dediğinde gözümden bir yaş düştüğünü fark edince o görmeden hemen sildim.
''Onu çoğu zaman mutlu edemesem de, benden hiçbir zaman nefret etmede ve hep yanımda oldu. Ailemin verdiği güvenden daha çok güven ve sevgi vermişti.''dediğinde göz yaşlarımı tutamamıştım. Hıçkırıklarım boğazıma düğümlenirken göz yaşlarım art arda toprağa damlıyordu. Jinyoung telaşla bana dönüp ağlamamam gerektiğini söylediğinde sakinleşmem gerektiğini fark edip derin nefesler almaya çalıştım. Annemden dolayı ağladığımı ummasını beklerken gözlerimi sildim. Tanrıya şükürler olsun ki bir şey sormamıştı, sorsa da cevaplayamazdım zaten. Tekrar ağlamaya başlamadan arabadaki yerimizi aldık.
İsmine bakmayı cesaret edememiştim, cesaretsiz ve aciz kişiliğime bu günlük hakaret etmedim. Yeterince yaralandığı için kendime acımış idim.
Hava güneş uzaklaştıkça soğumuştu, takımın ceketine sarınıp kafamı cama yasladım ve tüm bu olanları imkanlı imiş gibi sindirmeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kiss the rain |Markson|
Fanfikce''Söylemeyi unutmuşum, en parlak yıldızların hikayesinden bahsetmek istiyorum sana.. Her parlak yıldızın bir sebebi varmış, her kim kendi seçtiği yıldıza önem verirse, severse ve hiç bırakmazsa yıldız bundan güç alır ve günden güne daha da ışıldarmı...