peripeteia [yunanca];
koşulların ani veya beklenmedik bir şekilde tam tersine dönmesi; geri dönülemeyen nokta.
Son satırlarımı da ekleyip kontrol ettikten sonra defterimin kapağını kapadım ve şarjda olan telefonuma ulaşıp Jinyoung'dan gelen mesajı okudum.
Mesaj kutusunu heyecanla açmıştım çünkü bugün arkadaşının mezarına gidecektik birlikte. Stres dolu bir mesaj beklerken tam tersine neşeli bir mesajla karşı karşıya kalmıştım. Büyük ihtimalle stresten uzaklaşması tek yolunun konuyu dağıtmak olduğunu düşünüyordu, belki işe yarayabilirdi. Cevap vermek üzere tekrar telefonuma dönmüştüm.''Nerede buluşmalıyız? Aklında bir şey yoksa bana gelmelisin, senin için pasta aldım, çikolatalı?!''yazıp gülen bir emoji bırakmıştı.
Gülümseyerek cevap verdim. ''Çikolatalı mı? Kapıyı açık tutsan iyi olur, jetimi alıyorum.''bende onunkinden farklı olan ağzı açık gülen emoji gönderdim.
Telefonumu tekrar şarja koyduktan sonra bappie'ye banyosunu yaptırmak üzere bahçeye çıktım. Kısa bir eğlenmeden ve temizlenmeden sonra tekrar eve dönüp duşa girdim. Hızlı bir duşun ardından dolaptan takım elbisemi çıkardım. Her zaman yaptığım gibi özenle giyinip hazırlandıktan sonra şarjda olan telefonumu alıp dışarı çıktım. Hava biraz soğuktu ama ceket giyinmek istememiştim, annemin yanına geçtiğimde sevgisiyle içimin ısınacağına emindim. Bugün farklı olarak yürürken müzik dinlemek istemiştim, kulaklığımı taktıktan sonra beni rahatlatan şarkıyı buldum ve dinlemeye başladım.
Neol annajulke du son jabajulge.
Sana sarılmak istiyorum, ellerini tutmak istiyorum
Ni mameul pyohyeonhae jul suittdamyeon
Eğer kalbinin huzurlu olmasını sağlayabileceksem
Nae modeungeol bachilke, yeah.
Her şeyimi feda etmeye hazırım,evet.
ne usneun geu moseubeul jikyeojugo sipeo
Şu an ki gülümsemeni hep korumanı istiyorum
jikyeojugo sipe
Korumanı istiyorum
hangsang neo
sonsuza dek...
Şarkı sona erdiğinde adımlarımı hızlandırıp on dakika sonra varmıştım. Merdivenleri çıktığımda kapının gerçekten açık olduğunu görünce şaşırdım ve güldüm, yine de tıkatıp seslendim.
''Jinyoung, ben geldim.''
Ses gelmeyince tekrarladım.
''Jinyoung, neredesin?!''
''İçerideyim Jackson, gel ama bana kızma lütfen.'' İçeri yavaş adımlarla girdim, sesin gelen tarafa ilerlediğimde mutfakta yerde bir şeyler yaptığını gördüm.
''O masanın altında ne yapıyorsun?''
Elindeki kirli bezi göstererek ''Pasta, artık yaşamıyor. Çikolatalı pastanızı kaybettik.''dediğinde güldüm.
''Sorun değil, yardım etmemi ister misin?''
''Hayır, bitmek üzere zaten.''dedikten sonra bir kaç kere daha silip masanın altından çıkmaya çalıştı. Kalkarken vurduğu kafasını ovalarken ''Bu kadar sakar olduğunu bilmiyordum.''dedim ve güldüm.
''Aslında sakar değilimdir ama sabahtan beri elimi neye atsam kırıp döküyorum, bence bana pek yaklaşma.''dediğinde tekrar güldüm. Ortalığın tamamen temizlendiğinden emin olduktan sonra birer kahve hazırlayıp kalan kuru pastalardan atıştırmaya başladık.
''Sen bugün için çok şıksın, hep ziyarete giderken böyle mi giyinirsin?''dedi kahvesinden yudumladıktan sonra.
Üstümdekilere bakıp ''Böyle giyinmeyi uygun bulunuyorum, onun için özenmek hoşuma gidiyor ve onun da gideceğini düşündüm.''dediğimde kafasını salladı.
''Sence bende öyle mi giyinmeliyim? Hiç düşünmemiştim, spor giyinsem olmaz mı? Ütülü pantolonum var mı bilmiyorum bile.''dediğinde sakinleştirmeye çalıştım.
''Bu o kadar önemli değil, hem istersen senin için bir şeyler seçebilirim.''dediğinde gözleri parıldadı.
''Bu çok iyi olur, kahveni bitirdiysen hemen seçelim.''dediğinde sıcak kahveden büyük bir yudum aldım ve hemen ardından bunun için pişman oldum. Yanan ağzımı elimle kapatarak mutfağa koştum ve soğuk suyu yudumladım.
Arkamdan gelip gülümsedi. ''Benimle takılmanın zararları.''
**
Odası onun gibiydi, düzenli, şık ama eğlenceli. Kitaplık hariç düzenli sayılırdı. O tarafa baktığımı görünce açıklama yapma gereği duymuştu.
''Kitaplarımı dizmekten nefret ederim, dağınık olduklarında duygularımı yansıttıklarını düşünüyorum, gözlerimi kapıyorum ve bir kitap seçiyorum. Her zaman ruh halimi yansıtan denk geliyor, sen de denemelisin.''dediğinde başımı salladım ve dolabına doğru yöneldim.
Kapağını açtığında iki kısıma ayrıldığını gördüm. Bir tarafta pantolon, gömlek ve ceket varken diğer tarafta tezat olarak renkli ve spor kıyafetler vardı. Biraz göz gezdirdikten sonra elime aldığım buz mavisi gömleği, siyah pantolonu ve beyaz ceketi ona uzattım.
''İlk kez gideceksin, beyazın uygun olacağını düşündüm?''dedim fikrini sorarken.
''Denemeliyim, istersen salona geç. Hemen geliyorum.''dediğinde tekrar onayladım ve evi dolanıp salonu bulmaya çalıştım. Evi benimkine oranla çok büyüktü, koridorun ardından salon olduğunu tahmin ettiğim odaya girdim. Girişte kocaman bir kitap yığını karşılamıştı beni, sanırım kitaplar onun da her şeyiydi. İncelemeye başlayıp bir tanesini seçtikten sonra göz gezdirmeye başladım. Bir kaç sayfanın ardından sesini duymamla arkamı döndüm. Seçtiklerim gerçekten yakışmıştı, elimde 'harika' işaretini yapıp gülümsedim. Heyecanlandığını ellerini bacağına silmesiyle anladım. Kitabı bırakıp yanına yaklaştım ve omuzunu sıvazladım.
''Kötü bir şey olmayacak, tek hissedeceğiniz mutluluk. Onun da seni özlediğine eminim.''dediğinde burukça gülümsedi.
''Onu görmek ister misin?''diye hevesle konuştuğunda kabul ettim. Kolumdan çekiştirerek tekrar odasına getirdi. Yatağın altından çıkardığı albümü heyecanla açıp fotoğrafı çıkardı ve elime tutuşturdu.
''Bunda 12 yaşındayız, şu halimize bak.''derken güldü.
Fotoğrafı gözlerimle buluşturduğumda şaşkınlıktan nefes alamamıştım. Biraz daha baktığımda ellerimin titrediğini ve bacaklarımın beni taşıyamayacağını anladığımda yatağa oturdum. Bu tanıdık gözler başkasının olamazdı, bir kaç kere öksürüp nefes almaya çalıştığımda Jinyoung konuştu. Kulağım uğulduyor, başım uçar gibi dönüyordu, dediklerini algılayamıyordum. Kendimi sakinleştirmeye çalışıp bir kaç kez gözlerimi kırpıp tekrar açtığımda fotoğrafın hala ellerimde olduğunu gördüm. Bir kaç dakika sonra fotoğraf yerini su bulmuştu.
''İyi misin? Lütfen bir şey söyle, endişeleniyorum''
Elimdeki sudan büyük bir yudum aldım ve konuşmaya çalıştım.
''İyiyim.''duraksadım.
Elimi tekrar fotoğrafa uzattığımda onun başka birisi olmasını diledim. Tüm bu olanlar çok fazlaydı, kaldıramazdım. Ama emin olmadan bir şey diyemezdim.
''Sanırım tansiyonum düştü, arada böyle olur.''dediğimde derin bir nefes aldığını gördüm.
Belli etmeyecektim, emin olsam bile o bu kadar heveslenmişken böylece bırakamazdım. Ayaklarıma tutmaları gerektiğini emredip ona doğru ilerledim.
''Saat geç olmadan gidelim mi?''
''Olur.''deyip dışarı çıkarken içimden bildiğim tüm duaları ediyordum. Her şey bu kadar güzel ilerlerken bu olamazdı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kiss the rain |Markson|
Fanfic''Söylemeyi unutmuşum, en parlak yıldızların hikayesinden bahsetmek istiyorum sana.. Her parlak yıldızın bir sebebi varmış, her kim kendi seçtiği yıldıza önem verirse, severse ve hiç bırakmazsa yıldız bundan güç alır ve günden güne daha da ışıldarmı...