brumous;

140 17 6
                                    

brumous [fransızca];
kışın ortaya çıkan gri gökyüzü; bulutlarla ve sisle dolmuş; soğuk, güneşsiz hava.

Yerdeki lekelere bir yenisi daha eklendiğinde ceketimin yakasını kaldırıp gelen rüzgarı biraz olsun engellemeye çalışıyordum. Adımlarımı hızlandırdığımda 'şemsiyesiz dışarı çıkma, kalın giyin'diyen Kunpimook'un sözünü dinlemediğim için kendime bir güzel kızdım.

Damlaların düşme hızı daha da arttığını fark ettiğimde kafamı kaldırdım ve yağmur damlalarından kaçan insanlara şahit oldum. Normalde yağmurdan kaçan insanlar bana garip gelirdi fakat bugün yağmur damlalara ek olarak insanı kaskatı kesen soğuk rüzgarda eklendiği için hak vermiştim onlara.

Elimdeki dosyamın ıslanmamasına özen göstererek adımlarımı koşar hale getirdiğimde yağmurda benim hızıyla birlikte artmaya başlamıştı. Rüzgar beni geriye doğru iteklediğinde kafamı kaldırıp tekrar etrafıma bakındım. Gittikçe fırtınaya dönüşeceğini bildiğimden dolayı yakınlarda bir dükkan aradım. En azından yağmur durana kadar ısınabilecek bir yere ihtiyacım vardı. Sokağın soluna döndüğümde bakış açım giren ilk dükkana sokmuştum kendimi. Kıyafetlerimden bardaktan boşalırcasına su akıyordu ve içeriyi tamamen batırmış bulunuyordum. Rahatsız olmuş bir şekilde ceketimi çıkarıp elimde toparladıktan sonra bulunduğum yeri incelemeye başlamıştım.

İçerisi kaslarımı aniden gevşetecek kadar sıcaktı ve çok güzel bir şey kokuyordu, güzelliğinde bayılacağım bir koku. İçeriye doğru adımladığımda onlarca kitap doldurmuştu bakış açımı. Yan tarafa özenle dizilmiş, ortama yaşanmışlık hissi katan, hasırdan yapılmış sandalyeler vardı. Hemen sol tarafında küçük ama ortama son derece uyan resimler ve küçük bir çiçek. Burası gerçekten çok güzel görünüyordu. Pekala, şans benden o kadar da uzaklaşmış sayılmazdı değil mi?

Bu güzelliğe daha fazla sabredemeyip kitaplığa yaklaştığım sırada içeriyi batırdığımı biliyordum ama kendime bu durumda engel olamazdım, kendimi tanıyordum. 

Kitaplar yeteri kadar eskiydi, dikkatimi çeken kitabı nazik bir şekilde elime alıp incelemeye başladım. Yüzüme yaklaştırdığımda kokunun ondan geldiğini fark etmiştim. Tanımlayamadığım koku yayılırken inanılmaz güzel hissetmiştim, kokuyu daha çok hissetmek için kitabı burnuma iyice yaklaştırdığımda arkamdan gelen sesle irkildim.

"Taze karanfil,papatya ve kendime özel bir esans, beğendin değil mi?" kitabı yavaşça kapatıp arkama döndüğümde ellili yaşlarda yaşlı bir adamın gülümseyerek bana baktığını görmüştüm. Beyaz saçları, kahve tonlarda giyindiği kıyafetleri ve gülümsemesiyle içimi anında ısıtmıştı.
Başımı sallayarak konuştum "Evet, gerçekten güzel kokuyor." üzerimi incelemeye başladığımda bakışlarım ayaklarımı bulmuştum. Tanrım, içeriyi tam anlamıyla batırmış bulunuyordum. Utanç ile ayaklarımı hareket ettirdim.

"Ben üzgünüm, dışarıda çok yağmur yağıyordu. Isınmak için girmiştim, fakat yanımda peçete olacaktı. Temizleyebilirim" kelimeleri art arda söylediğimde tekrar gülümsedi ve konuştu.
"Sorun değil evlat, üşümüş olmalısın. Hadi gel sıcak bir şeyler içelim." dediği şey karşısında utancım daha da artmıştı fakat dediğini yapıp onu takip etmiştim. Çayı doldurup bana doğru uzattığında teşekkürlerimi sundum.
"Buraya pek fazla kişi uğramaz, gördüğün gibi kitaplarım eskidir."
"Ben eskileri şeyleri severim, yaşanmışlık her zaman insana bir şeyler katar." çayından bir yudum alıp konuştu.
"Yaşın genç olmasına rağmen böyle düşünmen beni sevindirdi." tekrar gülümsediğinde bende gülümsedim.

''Kitapları nasıl buldun peki? İstediğin varsa sana hediye edebilirim.'' saygı ile eğilme ihtiyacı hissedip eğildikten sonra konuştum.

''Henüz inceleyememiştim fakat gerek yok, çok teşekkür ederim.''dediğimde küçük bir kıkırtı bırakmıştı.

kiss the rain |Markson|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin