Gözlerimi bir çığlıkla açtığım anda bir yandan da yerimden hafifçe sıçradım. Çığlık tuğba teyzeye aitti ve sanırım enese bağırıyordu. Yorganı üzerimden hafifçe sıyırarak ayaklarımı yataktan aşşağıya sarkıttım. Yatağın hemen yanındaki komidinin üzerinde bulunan saat dikkatimi çekti. Saat öğlen 2'ydi. Yaklaşık 10 saat uyumuştum ama hala deli gibi uyumak istiyordum. E haliyle dünki yarış beni epey yormuştu.
Tuğba teyzenenin yüksek sesli konuşmaları devam ettiğinde odadan çıkıp koridor boyu ilerleyerek seslerin geldiği yöne doğru yürümeye başladım. Anlaşılan bağıran tek annem değildi. Başka evlerde de her anne cırlayabiliyordu. Cırlayıp herşeyi yaptıranları da unutmamak gerek tabi.
Salona girdiğimde aynada küpelerini takan tuğba teyzenin yanında üstü çıplak altında ise kareli pijaması olan enese bakıp kapının pervazına yaslandım.
Enes "yanneya" diye yalvaran bir ses tonu sergilediğinde dudaklarımın kenarı kıvrıldı. Tuğba teyze küpelerini taktıktan hemen sonra "itiraz istemiyorum enes" dedi ve benim bulunduğum tarafa döndü.
"Aa uyandın mı feyzacığım? Bende tam dışarı çıkıyordum"
"Yaa" diye mırıldandım kısık bir sesle.
"Kardeşim kızını bize bırakacak. Ama benimde işim çıktı. Sizinle kalsa bir sorun olmaz değilmi?"
Enes annesinin hemen arkasında kaşlarını 'hayır de' anlamında bana imalı bakışlar altında kaldırırken onu bu denli geren şeyin eğlenceli olabileceğini düşündüm biran. Sinsice bir gülüş sunup "tabi tuğba teyze eğlenceli olur hem bizim için de " dedim. Tabiki o sıra kayınvalideme 'aslında çocuklardan nefret ediyorum. Özellikle yaramaz olanlara ayrı bir işkence uygulayarak onları ergen olmadan hayata küstürüyorum' demedim.
Hayat dersi 1: kaynananın yanında asla çocukları sevmiyormuş gibi davranma.
Enes iki elini yüzüne kapatıp sesli bir şekilde oflarken tuğba teyze memnun olmuşcasına bir gülüş sergiledi ve kapıda yanımdan geçerek evden çıktı.
"Sen ne yaptın panda ya" diye sitem ettiğinde omuz silktim. "Çocuk bakmakta ne var enes?"
****
"Vazgeçiyorum çocuk bakmakta çok şey var enes bu nasıl bir çocuk böyle?" Dedim kanepenin üzerine çıkıp duvardaki saate yetişerek saati askısından çıkarıp yere atan çocuğa bakarken. Geleli sadece 15 dakika olmuştu ve şuana kadar vestiyerin aynası kırılmış salonun ise ampülü patlamıştı. Ha bide daha yeni antika saat yere düşüyordu. Enes çevik bir şekilde öne atladı ve saati tek eliyle kaleci gibi yakaladı.
"Ben sana demiştim panda. Helen hiperaktif bir çocuk"
Helen bana dönüp dil çıkardığında bende ona dil çıkardım. Benim dil çıkardığımı görünce koşarak enesin bacağına sarıldı ve "o bana küfretti enes abi" dedi.
Şaşkınlıkla ağzım açıldı. "Küfür mü?"
Dil çıkardım sadece hey ho noluyo?
Enes gülerek bana baktı ve cık cıklayarak konuştu "ne kadar da ayıp"
Kendimi savunmak için ağzımı açıp öne savruldum "ama ben sadece dil çık-" lafımı helenin çikolata istiyorum diye ağlaması keserken ağzımı sinirli bir şekilde kapayıp kollarımı göğsümün altında bağladım.
Çocuklardan nefret ettiğimi söylemişmiydim?
Enes ona küçük bir çikolata verdiğinde gözyaşları olduğu yerde kesildi ve kendi koltuğa zıplayarak çıkıp oturdu. Bir insan 15 dakika da nasıl bir nefret yapabilirdi ki bende?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sırık
Genç KurguSizden bir dakika durup düşünmenizi istiyorum. Hayatınızı. Ailenizi,arkadaşlarınızı,sevdiğiniz kişiyi,sevildiğiniz kişileri,işinizi,evinizi,okulunuzu. Ve sonra bunların aniden yok olduğunu düşün. Yeni hayatını basitce kabullenir miydin? Yoksa sende...