Ben geldimmm... Omuzumla yüzüm arasında telefon varken birleşeceğim resmen. Bakalım bu bölümü beğenecek misiniz? Bu arada telefonla konuştuğum için fazla uzun yazamıyorum.
Hepinizi çok seviyorum. İyi okumalar...
'Yangınım, yaktığım, yandığım... Ben bu kadarım işte, sen de gördün. Dost dediğimi ellerimle toprağa veriyorum, Vuslat Barlas Kasırga'nın son oğlu olmanın onurunu yaşıyorum, silahların içinde yatıp kalkıyorum. Ama şu hayatta bir tek seni böylesine sevebiliyorum.' kızın usul gülüşüne her baktığında litrelerce alkol almış gibi sarhoş oluyordu adamın yüreği. Bütün kalp kırıklıkları hiç bir hasar görmemiş gibi tekrar birleşip Tibet'e yeni bir can oluyordu resmen.
'Çok yorgunsun, istersen otele gidelim, bir saatte olsa uyu daha sonra dağ evine geçeriz? Hem benim bilgisayarımda arabada nasılsa, bir kaç anlaşmaya da göz atmış olurum.'
'Bu gün kuzenimle kardeşimin en özel günü olacak, yardım edeceğimiz bir şeyler olur, direkt dağ evine geçelim.'
'Ama çok bitkinsin.' Tibet yüzünü okşayan eli tutarak üzerine dudaklarını bastırıp gülümsemişti.
'Ağırlık o karanlıktaki yol göstericim, iyiyim ben.' adamın ufacık bir tebessümü bile kızın yüzüne ışık oluvermişti. Bir insan en kolay gülümseyerek mutlu edebilirdi diğer insanları. Esnemek gibi mutlulukta bulaşıcıydı, belki de bu yüzden böylesine basit bir eylem dahi umut ışığı olabiliyordu yeryüzüne. Yaradanın şüphesiz ki insan ruhuna verdiği en güzel yapı taşı duygulardı. Hangi insan kaçıp kurtulması gereken şeyleri geride bıraktığında bir an dönüp bakarak onlar bile güzeldi demezdi ki. Öyle ki en kötü anınızı hatırlayıp bir daha yaşayabilirim o günleri diye düşünerek gülümsediğiniz saniyeler olmamış mıydı? Tibet ne kadar Fişek'in kollarındaki son nefesini an be an hatırlayarak başına sancılar girmesine neden olsa da omuz omuza verdiği adamı biraz daha görmek için aynı ana dönmeyi isteyebilirdi. Bu da hayatın bize her saniye bir kez yaşanır, anı değerlendir deme şekli olsa gerekti.
İkisinin de sesi çıkmadan devam eden yola arada radyodaki şarkılardan sonra haberler eşlik etmeye başladığında öğlen olduğunu anlayabilmişlerdi şükür ki. İstanbul'un bir ucundan bir ucuna üstelik gündüz vakitlerinde gitmenin imkansızlığı içinde kalmışken boğazdaki trafik Tibet'in sinirlerini de germeye başlamıştı. Bakışlarını sıkkınca önündeki araba yığınından çekip mavi sulara döndüğünde eli de direk camı indirmek için kumandaya gitmişti. Bu kadar yüksekte üstelik egzos dumanı arasında denizin gırtlak yakacak tuzlu kokusunu alamayacağını bildiği halde camı indirdiğinde yüzüne vuran hafif esinti de gülümsemesini sağlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Şafağı |Şafak Serisi|
Teen Fiction(Şafak Serisinin 2. Kitabıdır.) Koyu kızıla boğulmuş bir hikayenin baş kahramanlarının kanından gelen gençler... Hayatları boyunca dostluk, aile, sevda, umut ve destek olmanın anlamını büyüklerinden öğrendiler. ...