Ben yine karaktersiz ben yine aceleci. Üstelik saat günü dönderdi. Pazartesi değil belki ama salı gününün ilk dakikalarında yayinladim en azindan. Söz sözdür. En güzel haftalar sizin olsun canlar. Kısa kesiyorum ki bölüme bir an önce kavuşun.
'Beni dinle sevgilim. Ben iyiyim. Şunu unutma, hani dört sene önce tatile gitmiştik ya, sadece gençlerdik, hep beraber. Ece teyzem yaşıyordu. Dibimizde denizin su sesi vardı. İşte o tatildeki kadar iyiyim. Sakın ihaleden çekilme, beni kurtaracağını biliyorum. Tibet- Tibet sakın korkma! Ah!' sesi uzaklaşırken bağrışıyla içinde depremler olsa da dişlerini sıktı adam.
'Duydun işte, tatilde sanıyor kendini. Sen sana denileni yap kızı al. Herhalde kafayı yedi bu bir an önce sevgilini kurtar.' Yine sinyal sesi duyulduğunda gözlerini açarak dudaklarını ıslattı adam. Yüzündeki şeytani ifade açığa çıkmaya başladıkça bakışları babasıyla çarpışmıştı.
'Doğa Yalova'da'
'Na-nasıl, nasıl anladın?' Miray'ın hem umutlu hem korkak çıkan sesiyle Tibet'in yarım gülüşü iyice yüzünün kararmasını sağlamıştı.
'Dört sene önceki tatil. Yalova'da yaptık. Ama söylediği gibi sadece gençler değildik. Hep beraberdik. Ece teyzemin ismini söyledi. Ve su dedi, dibimizdeki deniz sesi, ormana yakın bir evde kaldık o sene. Ya denize ya da şelaleye yakın. Duyuyor olmalı sesini. Ama Ece teyzemin ismini geçirdiğine göre şelale olmalı. O sene o diretti diye çifte şelaleye gitmiştik.' Sakince konuşmanın tahlilini yaptığında bir an tereddüt etmeden ayaklanmıştı. Salondaki herkes de onlarla ayaklandığında evde sadece kadınlar kalmıştı.
En mantıklı seçim gibi görünen arabalı feribota bindiklerinde geçecek 1 saat bile canına tak etmişti Tibet'in ama elinden başka bir şey gelmiyordu. Canının yangınını bir saat bir yana iki dakika fazladan o piçlerin yanında bırakmaya niyeti yoktu. Aklından geçirdiği bütün detaylara rağmen şuan tek istediği Doğa'yı sağ salim kollarının arasına çekmekti. Babasını, amcalarını iskelenin orada durdurmak ve gelmemeleri gerektiğini söylemekte o an için en doğrusuydu. Çünkü Doğa Vuslat için ilk yiğendi ve o kız için anında gözü kararırdı. Eymen zaten her an ortalığı birbirine katabilecek haldeydi. Kendisi de farklı değildi ama bu kadar yaklaşmışken o itlerden sevdiğini kurtarmayı atlayacak kadar kendini kaybetmezdi. En azından bu kez kaybetmemeliydi.
İner inmez yönlerini şelaleye çevirdiklerinde ard ardına olan iki araç tozu toprağa katarak ilerliyorlardı. Bu kadar hızlı ve gürültülü olmaları normalde olsa çok acemice olurdu ama yaz olması işlerini kolaylaştırıyordu. O şelale tarafına giden çok olurdu, e haliyle araçta çok olurdu ve herkeste orman ortasındaki yoldan biran önce geçerek sonuca ulaşarak cenneti tatmayı isterlerdi. Ama ne yazık ki herkesin cenneti bu gün o şerefsizlere cehennem olacaktı.
Arabaları park edip etrafa göz atmaya başladıklarında en şüpheli gelen ve saklanmak için uygun ortamları çözmeye çalıştılar. Fazla vakitleri de, aranacak büyük bir alanda yoktu. Kısıtlı bir yerde arayıp hızlıca halletmeleri gerekiyordu bu işi. İnsanların gezdiği şelaleye göz atmaya başladıklarında Barlas gözüne çarpan kulübelere baktı. Beş tane görünen vardı ama sadece birinin önünde iki tane kamp tipi sandalye vardı. Üstelik su sesinin duyulmasını sağlayacak kadar da yakın sayılırdı şelaleye. Sadece yukarıdaydı o kadar. Normal şartlarda kalmak istemeyen insanların çıkma zahmetine girmeyeceği kadar yüksekteydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Şafağı |Şafak Serisi|
Fiksi Remaja(Şafak Serisinin 2. Kitabıdır.) Koyu kızıla boğulmuş bir hikayenin baş kahramanlarının kanından gelen gençler... Hayatları boyunca dostluk, aile, sevda, umut ve destek olmanın anlamını büyüklerinden öğrendiler. ...