Hepinize kocamaaannn merhaba millet. İlk önce geçmiş 30 Ağustos Zafer Bayramımızı Kutlarım.
Sonra da Kurban bayramımızın mübarek olmasını dileyerek beni bilenlere, kocaman bir sarılma isteyenlere sımsıkı sarılırım. Huzurlu, mutlu, neşeli olsun. Hangi yanınızdan eksilttiyse hayat, o yanınızı örtsün bu bayram.
Gerçekler vol.1 diyerek şu medyadaki parçanın hastası olduğumu bildiririm. Şanırşer'in bende yeri bir başkadır. Çok rap dinleyen bir insan olmadığım halde delicesine severim ses tonunu.
Neyse... Bayramları kutlayıp, dip not gibi medyamı da ekledikten sonra taaa ebesinin nikahında bölüm paylaştığım Karanlığın Şafağı adlı hikayeme 38. bölümü de atmış bulunuyorum.
Bu arada orada kapı gibi Kalbi Kor ve BELDAR adında iki hikaye daha var o tarafları boş bırakmayın derim. Seviliyorsunuz...
En Dip Not: Merak ettiğiniz karakter varsa yorumda belli edin ki bende görsel paylaşabileyim...
'Kaçı yakının veya akrabandı?'
'Tek, sadece tek kişi. Ne oluyor?' Vuslat derince bir nefes alıp sertçe yutkunduğunda bir anda Ateş'in yakalarını avucunda toplayıp şakağına silahı dayadı.
'O tek kişi, annen mi?' sorusuyla beraber adamın kaşları iyice çatılmaya başlamıştı. Şuan toplanan yakası veya sevdiği kadının babasının kafasına namlunun ucunu mermi sürüp yaslaması da sıkıntı değildi. En büyük problem cümleyi doğru duyup duymadığıydı.
'Ne dediğinin farkında mısın sen Vuslat amca? Annem cinayetle ölmedi, kaldı ki nasıl öldüreyim onu, annemden bahsediyoruz, herhangi birinden değil?'
'Tuanna için babanı öldürmeyi göze almıştın Ateş.' Vuslat'ın taviz vermeyen ses tonu ile ailedeki herkesin kaşları çatılsa da Ateş'in mimikleri bir dirhem bile oynamamıştı. Aksine sanki bu suçlama kendi üzerine itham ediliyormuş gibi değilde başka birinden bahsediliyormuşçasına duran bedeninin sertçe çektiği oksijen sayesinde hareket eden göğsü yaşadığını belli etmişti sanki.
'Madem benim yapabileceğim ihtimalini düşündün, madem kendi annesini öldürebilecek kadar psikopat bir manyak olduğumu düşünüyorsun, o zaman nasıl hala evinde ailenin tam ortasındayım Vuslat amca?' tek kaşını usulca kaldırıp sorsa da adam cevap vermeye kalkışmadığı halde Ateş hafifçe elini havalandırıp hazırlanmamış cümleyi susturmuştu.
'Pardon, Kasırga demeliydim öyle değil mi? Sizi dinliyorum, madem suçlu olmama ihtimal dahi veriyorsunuz kızınız neden bana hala 1 kilometreden daha yakın durabiliyor?' adam Tuanna'yı işaret ettiğinde Vuslat derin bir nefes alarak anlamsız anlamsız Ateş'i izleyen kızının hançer gibi saplanan harelerine bakmıştı. Onun gözlerindeki ufacık bir parıltının veya korun nedenini anlardı Vuslat. Tıpkı şimdi ne saçmalıyorsunuz siz der gibi sevdiği adamı incelemesini anladığı gibi anlardı. Ve ne kadar sevdiği adam olsa da Ateş'ten daha çok tanırdı kızını. Durum, mekan, kişi fark etmezdi. Tuanna bir anda rüzgara kapılan saçları gibi aşka kapılmaz veya araştırmadan kendini faili meçhul cinayete kurban edecek bir adama tutunmazdı. Eğer karşısındaki adam omuzları ve başı dik bir şekilde durabiliyorsa, bu eve, mabedine girebilmişse, methi dört yana dağılmış kızının çelik zırhlı duvarını sağladığı güvenle aşabilmişti. Ve Vuslat yaşı kaç olursa olsun çocuklarının hatalar yapacak kadar saf ama her insana güvenmeyecek kadar şeytan olduğunun bilincinde olan babalardandı. Kızının cennetten kopma gözbebeklerinin kendine döndüğünü fark edince saniyeler içinde anlaşmıştı ikisi de, onun ise tek yaptığı hafif tebessümüyle koltuğa oturmak olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Şafağı |Şafak Serisi|
Jugendliteratur(Şafak Serisinin 2. Kitabıdır.) Koyu kızıla boğulmuş bir hikayenin baş kahramanlarının kanından gelen gençler... Hayatları boyunca dostluk, aile, sevda, umut ve destek olmanın anlamını büyüklerinden öğrendiler. ...