Düşüncelerimden sıyrılmak ve tüm bu yaşananları aklımdan uzaklaştırmak için yeni taşındığım evimden çıkıp siyah jeep'ime atladım ve hızla Frank'in evine doğru sürmeye başladım.
18. Bölüm - Uçan Balon (Part 2)
Frank'in evi çok uzak değildi. Bu yüzden yolculuğum kısa sürmüştü. Arabamı yavaş bir şekilde binanın karşısına park ettim. Arabadan çıktım ve hızlı adımlarla apartmanın kapısına dikildim. Zili çaldığımda çok geç olmadan kapı açılmış ve bende içeri girmiştim. Apartmanın merdivenlerini çıkarken Frank'in kapıyı açtığını ve bana hoşgeldin dediğini duydum. Hiç istifimi bozmadan eve girdim ve kendimi salonda ki koltuğa bıraktım.
''Ee, planımız nedir? Beni buraya kadar getirdiğine göre herhalde bir planın vardır?''
''Ben, ee...'' Kısa bir göz temasının ardından kafasını çevirdi. ''Bilmiyorum.''
Küçük bir kahkaha attım. Şaka mıydı bu? Beni ayağına kadar getirmiş ve bir çözüm yolu bulacağımızı söylemişti ama en ufak bir fikri bile yoktu. Ben bir şeyler planladığını sanmıştım.
''Dalga geçiyorsun değil mi?'' Sözlerim alay ve kınama doluydu.
''Dalga geçiyor gibi mi görünüyorum?''
Sırtımı doğrulttum ve dirseklerimi dizlerime dayayarak ağırlığımı öne verdim. Bir yandan etrafı inceliyor diğer yandan ise aklıma gelebilecek en ufak bir fikri bile değerlendirmek istiyorumdum ama aklıma en ufak bir şey bile gelmiyordu.
''Beni bu işe sen soktun, çözümünü de sen bulacaksın.'' Frank gözlerini devirdi. Bundan ne kadar nefret ettiğimi bilse de yine de yapması beni sinirden kudurtuyordu.
''Bana. Gözlerini. Devirme.'' diye tısladım dişlerimin arasından. Her bir kelimede durmuş ve anlaması için çok sert bir şekilde söylemiştim bunu. Bu sefer ağzı düz bir çizgi aldı ve sehpanın üzerinde ki kumandayı kapıp yanıma çöktü.
''Çok agresifsin Harold.'' Kumandanın tuşuna bastı ve karşımızdaki televizyonun ekranı açıldı.
''Bana öyle seslenme.'' diye tekrar sert bir şekilde cevap verdim.
''Neden? Bence Harold, Harry'den daha iyi bir isim.''
Bir hışım ona döndüm ve ''Nedenini biliyorsun,'' diye kükredim. Frank kafasını çevirip bana baktı ama ardından beni hiç takmıyormuşcasına tekrar önüne döndü. Bir kaç kanal atladığında bende bakışlarımı onun üzerinden çekerek önüme döndüm. Frank'le aramız eskisi gibi iyi değildi. Ben Amerika'ya, daha iyi dövüşebilmek için gitmeden önce bu kadar sık tartışmazdık. Amerika hayatımın dönüm noktası olmuştu. Bir çok konuda.
''Önümüzde sadece 1 hafta var... Sadece 1 hafta...'' diye sessiz bir şekilde söylendi Frank. Gerçekten, turnuvaların son başvuru tarihini neden öne çekmişlerdi ki? Hayat zorda kalmam için ne gerekiyorsa yapıyordu ve şuan elim kolum bağlı bir şekilde oturmaktan nefret ediyordum.
''Emma inatçı bir kız. Bu işleri daha da zorlaştırıyor.''
''Ah, onun ne kadar inatçı biri olduğunu benden iyi bilemezsin.'' Ona geçmişimde Emma ile olan hiç bir şeyden bahsetmemiştim. Yani, Emma ile bir şey olmamıştı, olamamıştı. Ama uzun bir süre boyunca onu takip etmiş ve kalbimde saklamıştım.
Aşk, berbat bir şeydi.
Gerçi o zaman aşık olduğumdan bile emin değildim sadece 9 yaşındaydım ve onu ilk gördüğüm zaman Emma da 7 yaşındaydı. 9 yaşında ki bir çocuğun 7 yaşındaki bir kıza duyduğu his, gerçekten aşk mıydı? Dünya üzerinde bu soruyu cevaplandıracak son kişi bendim. Ona karşı bir şeyler hissediyordum. Ama gerçekten aşık mıydım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fighter Girl (Harry Fanfiction)
FanfictionAilesini küçük yaşta kaybetmiş, hayatını dövüşerek kazanan genç bir kız... Aynı durumlardan canı çok yanmış, ama bunu saklamayı oldukça iyi başarabilen genç bir erkek... İkisi de dövüşçü, ikisi de hayatlarını yanlarında 'babam' diyebilecek kişilerl...