"Aptal mısın sen? Dayak yemek hoşuna falan mı gidiyor? Neden şu paranı verip kurtulmayı tercih etmiyorsun?"
İtinayla işaret parmağını omzuma gömen kızın elini, taşmak üzere olan sabrımla tekrar ittirdim.
"Ah şuna da bak. Nereden geliyor bu cesaret!"
Ağzından saçtığı tükürükleri umursamadan suratıma yaklaşıp bağıran kıza iğrentiyle baktım.
"Gidin başımdan."
Dişlerimi sıkarak söylediğim bu sözle, gözlerimi diğerlerinin üzerinde gezdirdim.
"Seni şıllık-"
Üzerime doğru gelen yandaşcısını son anda durdurup kafasını iki yana salladı.
"Tch tch tch. Tatlım, bunlar hiç hoş şeyler değil. Arkadaşça(!) vakit geçirmek varken, şiddet bize yakışır mı?"
Az önce salyalarıyla bağıran kız gitmiş, yerine başka biri gelmiş gibiydi. Olabildiğince sakin konuşuyordu ama kesinlikle bir şeyler çevirdiği yapmacık ses tonundan belliydi.
"Getir bakalım!" diye bağırdı ıssız sokağın ilerisine doğru.
Az sonra elinde bir kaç şişe içecekle gelen başka bir kız, şişeleri diğerlerine doğru uzattı. Önümde duran kız kola şişesini eline alıp kapağını açtı.
"İçmek ister misin?"
Cevap vermeden tiksinen bakışlarımla kıza bakarken elinde tuttuğu şişeyi başımın üzerine çıkardı ve bir saniye bile düşünmeden tüm içeceği saçlarımdan aşağı boşalttı.
Hiçbir şey söylemeden gözlerimi sıkıca yumup avuçlarımı acıtan tırnaklarıma rağmen yumruklarımı da gözlerimle eş orantılı sıktım.
Dudaklarımdan çeneme, oradan da kıyafetlerimin içine doğru yol izleyen içecek, tüylerimin ürpermesine neden olurken, dışarı bunu belli edecek bir tepki vermemek için kendimi olabildiğince kasıyordum.
Içeceğin tamamen boşalmasıyla birlikte boş şişeyi yere atan kız alaycı sesiyle fısıldadı.
"Ups..."
Ardından kahkahaları yükselen kızlar beni orada bakıp gittiler.
Kirpiklerimin birbirine yapışmamış olmasını dileyerek elimin tersiyle gözlerimi sildim.
"Ah cidden bıktım ama..." diye mırıldandım sinirle.
Dakikalar öncesinde yere fırlatmış oldukları çantamı öfkeyle alıp tek omzuma astım.
Bir an önce eve gitmem gerekiyor yoksa yapış yapış olan vücudum şekerden kaskatı kesilecekti.
Otobüs durağına gittim ve çantamdan kulaklıklarımı çıkarıp taktım. En sevdiğim radyo yayını başlamak üzereydi.
Hava hafif hafif yağmur damlalarını etrafa attığında istemsiz gülümsedim. Yağmurlu hava en sevdiğimdir. Bu havada müzik dinleyerek yürümenin verdiği keyfi başka hiçbir şeyden alamıyordum.
Otobüsün gelmediğini görünce oturduğum yerden kalkıp kapşonlumun şapkasını kafama geçirdim. Ellerimi de cebime sokup yürümeye başladım.
Yağmur yavaş yavaş şiddetlenmeye başlamıştı. Etraftaki koşturarak kuru bir yer arayan insanların aksine olabildiğince uyuşuk adımlarla ve sallanarak ilerliyordum.
Ve en sevdiğim radyo yayınında, her ne kadar sinirli veya üzgün olsamda, beni kolayca huzura sokan adamın sesini tüm dikkatimle dinledim.
'Bugün ki konumuz, çoğu insanın öyle olduğunu sandığı, ama aslında olmadığı şey. Mutluluk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hope | jhs
Fanfictionİnsan, mutluluğu nerede bulacağını gerçekten bilemezmiş. Belki bir kafede, belki bir gece kulübünde, belki bir kütüphane de. O insanın nerede karşına çıkacağı belli değilmiş. Ben ise mutluluğumu, sevincimi, hayallerimi, güneşimi,,, umudumu... Bu v...