Aslında bu hikaye, çok acımasızca bir hikaye. Hayatında, toz pembe yaşaması gereken zamanlarda kendi kendini yetiştirmeye çalışan çaresiz ve yapayalnız bir kızın, acı dolu hikayesi.
Hayatımda üç kelimeden nefret ettim.
Anne.
Baba.
Sevgi.
Çünkü hiçbirine sahip değildim. Herkeste olan bu şeyler bende yoktu.
Bu iğrenç dünyaya bir kaza sonucu gelip, hiçbir yerde istenmedim. Ne babam olacak herif bana sahip çıktı, ne de annem olacak kadın beni yanına aldı. Sanki bir çöpmüşüm gibi, henüz 46 günlükken mahallemizde ki çöp kutusunun yanına atılmışım. Bana sahip çıkan kişi ise, mahallenin en yaşlı insani olan ve kocasını savaşta kaybeden teyzeydi. Zaten o da 8 yaşımdayken bana veda edip gözlerini hayata yumdu. İste o gün, henüz 8 yaşımdayken hayatın gerçekleriyle yüzleşmeye başladım.
Nefret ettim.
Okula gittiğimde, koşarak babasına sarılan çocuklardan nefret ettim. Veli toplantısında çocuğunun durumunu öğrenmeye gelen annelerden nefret ettim. Eğlenen, gülen, mutlu olan, şımaran insanlardan nefret ettim.
Öleceğimi sandım.
Öylece, bir başıma, kimsesiz öleceğimi sandım. Sabah akşam çalışıp bir de okula gittiğim de burnumun durmadan kanamasıyla öleceğimi sandım. Seul'un kalabalık trafiğinde peçete satmaya çalışırken kıl payıyla yanımdan geçen arabalardan birine çarparak öleceğimi sandım. Para kazanamadığım günlerde açlıktan sesler çıkaran karnım yüzünden öleceğimi sandım. Kış geldiğinde diğerleri gibi sıcacık bir monta ve botlara sahip olamadığım için donup öleceğimi sandım. Fakat ne yazık ki hala yaşıyorum.
Başıma gelen onca kötü şeye rağmen yinede yaşadım. Belki biri de beni sever, belki bende birini sevebilirim, belki mutlu olurum, bir şey olur ve daha çok yaşamak isterim diye yaşadım. Bekledim. Beni mutlu edecek şeyi. Yaşama beni bağlayabilecek olan şeyi bekledim.
Ve buldum da.
Her ne kadar hikayem acı verici başlasa da son zamanlarda güzel devam etmişti. Ama kim bilebilirdi ki sonunda olacakları. Yaşayabileceğime ve bu hikayeyi mutlu sonla bitirebileceğime dair bir kanıt var mıydı herhangi bir yerde?
°
Batmak üzere olan ve tüm gökyüzünü turuncu rengine boyayan güneşe uzattığım elimin üzerine başka bir el geldi ve parmaklarını benimkilere dolayıp gülümsememe neden oldu. Az sonra boynumun girintisinde hissettiğim çeneyle birlikte kafamı o tarafa doğru eğip kıkırdadım.
"Ne yapıyorsun?"
Meraklı sesi kulaklarıma dolduğunda hala havada duran elimi Hoseok'un eliyle beraber yavaşça indirdim.
"Mutluluğumu yaşıyorum."
Diğer kolu belime dolandığında iki elimide onun karnımdaki eline götürüp sıkıca tuttum.
Hoseok başını omzumdan kaldırıp bana baktı. Arkamda olduğu için kafamı geriye doğru çevirip bende ona baktım.
"Neden bu kadar mutlusun?" diye sordu cevabını bildiği halde.
Düşünüyor gibi dudaklarımı büzüp bir süre konuşmadım. Daha sonrasında sanki aklıma gelmiş gibi yapıp cevap verdim.
"Çünkü seninleyim. Başka bir nedene gerek var mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hope | jhs
Fanfictionİnsan, mutluluğu nerede bulacağını gerçekten bilemezmiş. Belki bir kafede, belki bir gece kulübünde, belki bir kütüphane de. O insanın nerede karşına çıkacağı belli değilmiş. Ben ise mutluluğumu, sevincimi, hayallerimi, güneşimi,,, umudumu... Bu v...