Zorlu geçen bir hayatla karşı karşıyayken, hangisidir daha iyi olan?
Hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam etmek mi?
Yoksa aklında ki soruları yanıtlamak için hayatı sorgulamak mı?
Aslında upuzun olduğunu düşündüğümüz hayatın, kısacık olduğu anladığımızda artık her şey için geçmiş mi olur?
Oysa ki en zor olan duygunun üstesinden başarıyla gelinmişti. Seni mutluluktan deliye çevirdiği gibi, zorluğuyla da pes ettirecek kadar canını yakan bu duygu, aşk, gerçekten bu kadar kolay mı gidecekti ellerinden? Sen, o duygunun gitmemesi için ellerini sıkıp tüm gücünle tutsanda, ya ellerini kanata kanata giderse?
Daha güçlü olan şey hangisi?
Aşkın üzerinde bıraktığı esir mi?
Yoksa sen misin?
Peki ya bir mucize olursa? Nedir ki tam olarak? Var mıdır öyle bir şey? Varsa da, kaç kere gelir ki bir insanın başına?
Ya o mucize, hiç beklemediğin bir yerden, bir kişiden gelirse?
Daha ne kadar devam edebilirsin ki, gidenin ardından gözyaşı dökmeye. Sen sadece... Yoluna baksan olmaz mı? Başkalarıyla... Yeni birileriyle.
***
Yine bir sabah, yine yeni bir gün ve yine onsuz geçecek olan zamanlar. 2 ay geçmişti, onun bir şey söylemeyerek gidişinin üzerinden.
En son kollarının arasında olan sevgilisi bir anda kapandığı banyoda yok olmuştu. Zor da olsa açmayı başarabildiği kapının ardında onu görmeyi beklerken, gördüğü tek şeyin ona ait olan tişörtün beton zeminde kalmış olmasıydı. Elinde ona ait olarak tek şeyin bu oluşu da, canını daha fazla yakıyordu.
O ülke de 1 hafta bile kalmaya dayanamayan Hoseok, bir an önce Kore'ye geri dönüp falcı kadının kapısına dayanmıştı. Orada olabileceğini ve Aura'yı bulabileceğini umarak gitmişti. Yanıt olarak aldığı tek cevap ise her şey için çok geç.
Gitmişti. Ve Hoseok ona engel olamamıştı. Yaşamaya devam etmesine yardımcı olamamıştı. Ajussi'ye verdiği sözü tutamamıştı. Sevdiği kadının öylece yok olmasına göz yummuştu.
İlk ay, her şey icin kendini suçlayıp, çekilmeyecek birine dönüşse de onu yalnız bırakmayan üyeler, az da olsa toparlanmasına yardımcı olmuştu. Programlardan tutupta konserlere kadar, hiçbir aktiviteye dahil olmayan Hoseok, hayranlarını da üzüyor oluşunu düşünüp kendini daha fazla yiyip bitiriyordu. Hoseok için yeni bir menejer bulmuşlardı. Yeni menejeride kadın seçmişlerdi, bir ümit Aura'yı unutturabilir diye. Hoseok her ne kadar bunu istemese de kabul etmekten başka şansı yoktu.
Bugün ise, Aura'sız yeni bir güne uyandığı için kendinden nefret eden Hoseok, uzun süre sonra katıldığı dün ki konserin yoruculuğuna aldırış etmeyip bugün dışarı çıkmak için üzerini değiştirdi. Saat öğlen olmak üzereydi. Diğer üyelere söyleme gereği bile duymadan yurttan çıktığında, onunla birlikte aynı zamanda şirketten çıkan menejeri, Hoseok'u görünce şaşkınlıkla peşinden koşup ona yetişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hope | jhs
Fanfictionİnsan, mutluluğu nerede bulacağını gerçekten bilemezmiş. Belki bir kafede, belki bir gece kulübünde, belki bir kütüphane de. O insanın nerede karşına çıkacağı belli değilmiş. Ben ise mutluluğumu, sevincimi, hayallerimi, güneşimi,,, umudumu... Bu v...