Duygusal bir müzik ile okumanızı öneririm.
Keyifli okumalar~Medya*-*
*
Ne kadar kolaydır insanın sevdiğini bulması?
Ruh eşi denen şeyi bulabilmesi?
Peki her şey tamamken, ona ulaşmayı başarabilmek ne kadar kolaydır?
Zorlu bir çocukluk, yalnız bir ergenlik, acınası bir gençlik derken, hayatımın en güzel çağlarını nefretle tükettim. Koca bir hiçlikle.
Ve sonunda, tam, ona ulaştım, beni mutlu edebilecek, karşılıksız sevebilecek birine kavuştum derken, lanet bir oyunla yok olmak üzereyim.
Hayatımdaki tek derdim hiçbir zaman kurumayan ojemin bir yere değmesi olmadı. Veya saçlarıma yaptığım düzleştiricinin ardından yağan yağmur olmadı. Daha çok, kalacak bir ev aramak, aç kalmak, okulumu bitirmek ve kendi kendimi yetiştirmek olmuştu.
Artık tam rahat bir nefes alabileceğimi düşündüğüm hayata başlayacağım sırada ise, sevdiğim erkeğin kollarında yavaş yavaş yok olmaya başlamıştım. Onun gözlerinde ki acıyı görüp bir şey yapamadım. Daha kendime bile faydam yokken, onu mutlu etmeye çalıştım, daha fazla üzerek.
Güçlü bir kızdım. 23 yıl kendi ayaklarının üzerinde durmak kolay bir şey değil sonuçta. Fakat ben bu gücümü, Hoseok'u bulduğum anda kaybettim. Sadece yeni fark ettim. Onun bir gülümsemesi bile, tüm gücümü emip beni kör kütük sarhoş ediyorken, nasıl güçlü kalabilirdim ki.
Uçurumdan sarkmıştım. Düşmemek için kanlı ellerime rağmen, yine de tutunmuştum bir dala. Ama o minik dal, taşıyamadı, acılarla daha da ağırlaşan bedenimin yükünü. Ve köküne usulca veda etti. O sırada başka bir el uzandı, olacakları bilmeden. Bende, tıpkı o eli uzatan kişi gibi, olacakları bilmeyi reddederek tuttum eli. Onu da aşağıya çekme ihtimalimi düşünmeden tuttum.
*
Karaltı, yerini ince bir ışık süzmesine bıraktığında, henüz ölmediğimi fark ettim. Daha sonrasında görüş alanıma giren Hoseok'un endişeli yüzü ise, ölüp ölmediğim konusunda beni derin bir ikileme sokmuştu. Belki de şu an ölmüş, ve cennete girip bununla birlikte Hoseok meleğine sahip olma hakkını kazanmıştım.
Hoseok'un titreyen eli yüzümü kavrayıp yanağıma yerleştiğinde, kendi saçma kuruntumdan ayılıp gerçek dünyaya çakıldım.
Hafızamdaki kayıtları zorlayıp son olan şeyleri düşünmeye çalıştığımda, hatırladığım şey, yok olan kolum ve Hoseok'un acı veren korku dolu bakışlarından başka bir şey olmamıştı.
Hatırladığım şeyle, kalbim hızını yavaşlattığında korkuyla başımı yumuşak yastıktan kaldırıp koluma baktım. Gözlerime inanamayarak birkaç kez kırpıştırdığımda, kolumun geri geldiğinden ve normale döndüğünden emin oldum. Diğer elimle de kolumu yokladıktan sonra, bu kesinliği arttırdım.
Yattığım yatakta oturur pozisyona gelip sessizce beni izleyen Hoseok'a baktım. Gerçekten çok korkmuştu ve girdiği şokun etkisinden henüz çıkamamıştı.
Ağlamamak için kendini deli gibi sıktığını ise, kızarmış yüzünden ve dolan gözlerinden anlayabiliyordum. Onu böyle acı çekerken görmek yeterince beni üzmüyormuş gibi, bir de bu acının sebebi olmak, beni kahrediyordu.
Oturduğum yatağın ucunda yerini almış olan Hoseok'a mahcup bir şekilde baktım. Ona böyle şeyler yaşattığım için özür dilemek istiyordum, ama bu bir çare değildi. Elimden hiçbir şey gelmiyor oluşu beni deliye çeviriyordu. İki seçeneğim vardı; biri Hoseok'u arkamda bırakıp onsuz yaşamaya devam etmek, diğeri ise onun gözleri önünde yavaş yavaş yok olmak. İkisi de büyük bir acı verecekti belki, ama eğer gözleri önünde yok olursam, ondan başka bir erkeğe gitmediğimden emin olur, kalbimde sadece kendisinin olduğunu bilmenin verdiği huzurla mutlu yaşardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hope | jhs
Fanfictionİnsan, mutluluğu nerede bulacağını gerçekten bilemezmiş. Belki bir kafede, belki bir gece kulübünde, belki bir kütüphane de. O insanın nerede karşına çıkacağı belli değilmiş. Ben ise mutluluğumu, sevincimi, hayallerimi, güneşimi,,, umudumu... Bu v...