Nihayet uzun yolculuğun sonunda havaalanına iniş yapmıştık. Şimdi ise 3 taksiye ayrılarak kalacağımız otele gidiyorduk. Ve ben yine patron ile birlikte başbaşa gidiyordum. Bu adam cidden sıkmaya başladı.
Aramıza mesafe koymak adına oturduğum yerden iyice kapıya sokulup dışarıyı izliyordum. Güzel bir ülke. Tabi sevdiğin insanlarla gezmeye gelirsen.
*
Trafiğinde yoğun olduğu yolların sonunda nihayet kalacağımız otele gelmiştik. Taksiden inip sanki kalabalık kız grubunun arasında ki tek erkekmişim gibi bagajda ki valizleri yüklenmeye çalışsam da, beni engelleyen patron olmuştu. Beni etkilemeye çalıştığını her ne kadar belli etmemeye çalışsa da, kasıntı hareketleri gülmeme neden oluyordu.
Diğer çalışanlar da taksilerden inip eşyalarıyla birlikte yanımıza geldiklerinde otele girdik. İki binadan oluşan bu koca otelde bizim girdiğimiz bina ana bina olandı.
Eşyalarımızla beraber danışmaya gittiğimizde patron odaları ayarlarken yanımıza koca tekerlekli valiz taşıma aracıyla valeler gelmişti. Patron da oda işlemlerini bitirince elinde bir sürü anahtarla bize döndü.
"Herkes 5. katta ki odalara dağılacak. Ama bir kişi alt katta ki bir odada kalacak. Kim-"
"Ben kalırım."
Patron alt katta ki odanın anahtarını havada sallarken sözünü kesip aniden anahtarı elinden aldım. Eğer bir şey yapmazsam, odalarımızın yan yana olacağından emindim.
"Ama-"
Patron tam itiraz etmek üzere ağzını açtığında yapmacık bir gülümsemeyle hızla eğilerek selam verdim. "Ben odama gidip eşyalarımı yerleştireceğim."
Koşar adımlarla valizlerimizi taşıyan valelerin yanına gidip kendi valizimi aldım ve peşimde sürükleyerek asansörlerden birine bindim. 4. katın tuşuna basıp kapanan kapıyla derin bir nefes verdim.
Ne zaman geldiğini anlayamadığım asansör 4. kata ulaştığında, uyuşuk bir şekilde açılan kapının ardından asansörden indim. Elimde tuttuğum anahtarın üzerinde yazan oda numarasına baktım. 528 numaralı odayı bulduğumda kahverengi kapıyı açıp içeri girdim. Ne büyük, ne de küçük olan bu oda, ışıl ışıl bir manzaraya sahipti.
"Ooo."
Yavaşça boydan boya olan koca cama yaklaşıp dışarıya baktım.
"Bu manzara çok tanıdık. Sanırım bir dizide falan gördüm."
Kendi kendime konuşarak odanın ortasında bıraktığım valizime döndüm. Küçük tekerlekli valizimi açıp içinde ki fiyatı oldukça tuzlu olan elbise, bluz ve eteklere baktım. Patron yüzünden neredeyse tüm maaşımı bu giysilere harcamıştım. Canım kotlarım.
Koluma özenle dizdiğim kıyafetlerle dolabın önüne gidip düzgünce hepsini astım. Boş kalan valizimi de kapatıp dolabın yanına yerleştirdiğim sırada telefonumun melodisi tüm odaya yayıldı. Koşar adımlarla yatağın üzerine bıraktığım telefonu elime aldım ve yatağa oturup aramayı kabul ettim.
"Buyurun efendim."
"Aura, yarım saat sonra danışmanın önünde ol. Şık olmayı unutma"
"Neden-"
Başka bir şey söylememe fırsat vermeme alışkanlığına iyice alışmış olan patron, emrini verip telefonu suratıma kapattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hope | jhs
Fanfictionİnsan, mutluluğu nerede bulacağını gerçekten bilemezmiş. Belki bir kafede, belki bir gece kulübünde, belki bir kütüphane de. O insanın nerede karşına çıkacağı belli değilmiş. Ben ise mutluluğumu, sevincimi, hayallerimi, güneşimi,,, umudumu... Bu v...