Valizimin fermuarını kapatıp yerden kaldırdım. Bir şeyimi unutmuş olma ihtimaline karşın odada son bir kez gözlerimi gezdirdim ve her şeyin tam oluşundan emin olduktan sonra odanın anahtarını alarak valizimle birlikte çıktım.
Koridorun sonundaki asansörün önünde beni bekleyen Hoseok'un yanına gittim.
"Hazır mısın?" diye sordu valizimi almak için uzanırken.
Başımı onaylarcasına salladığımda kapıları açılan asansöre bindik.
"Sen çıkış işlemlerini yap bende patronla konuşayım." dedim Hoseok'a, ineceğimiz kata gelirken.
Asansör durunca cebime koyduğum odamın anahtarını Hoseok'a verdim ve açılan kapılardan indik.
Hoseok danışmanın yanına giderken, bende lobinin ortasına doğru ilerliyordum ki, bir eli pantolonunun cebinde, diğer elini de havada tutup bileğindeki saate bakan patronu çok geçmeden görmüştüm. Yaklaşık 10 dakika önce onu arayıp lobide buluşmak istediğimi ve bir şey konuşacağımı söylemiştim fakat sabırsız beden dilinden, belirttiğim saatten önce gelmiş olduğunu anlayabilmiştim.
Derin bir nefes alıp patronun yanına gittim ve temasta bulunmamaya özen göstererek beni görebileceği şekilde karşısına geçtim.
''Aura! Daha iyi misin? En son seni o herif- yani sevgilinin kucağında görmüştüm. Doktor uyuduğunu söylese de endişelenmeden edemedim. İyisin değil mi? Yoksa o adam mı bir şey yaptı?''
Üst üste gelerek saniyeler içinde beni bunaltmakta başarılı olan sorular bir kulağımdan girip diğerinden çıkarken sırtımı dikleştirip daha fazla katlanamadığım bu sinir bozucu telaş muamelesini geçiştirdim.
''İyiyim. Size söylemek istediğim bir şey var.''
''Evet bunu telefonda da söylemiştin. Nedir o söylemek istediğin şey?''
Meraklı bakışları altında bir kaç saniye bekledikten sonra bir anda söyleyiverdim. ''Ben şirketten ayrılmak istiyorum.''
Şaşkınlıkla suratıma bakan patron, söylediklerimi algılayabilmiş miydi emin değildim ama garip surat ifadesi bunu yadırgamama neden oluyordu.
''Ne?''
''Duydunuz. İstifa ediyorum.''
Artık eski Aura olarak geri döndüğüme göre ne şimdi ki hayatımı yaşamama gerek vardı, ne de sırf para kazanabilmek için bu herifin elleşmelerine katlanmama.
Elimi pantolonumun arka cebine atıp dün gece yazmış olduğum istifa mektubunu çıkardım ve patrona uzattım. Nihayet bakışlarını benden çekmeyi başaran patron bu seferde elimde ki istifa mektubuna baktı ve boşluğuna gelmiş olsa gerek ki elimde ki mektubu ağır hareketlerle aldı.
''Ne demek ayrılıyorum? Neden?''
Mektubun çıkmasıyla birlikte boşalan ceplerime ellerimi sokup omuzlarımı silktim.
''Erkek arkadaşım artık çalışmamı istemediğini söyledi. Bana da onun sözünü dinlemek düşer.'' Hala şaşkınlıkla bir bana bir de elinde ki mektuba bakan patrona aldırış etmeden eğildim. ''Her ne kadar sizi öldürmemek için zor dayansam da, yinede teşekkürler.''
''Aura-''
Söyleyeceklerini daha fazla dinlemek yerine patronun yanından geçip Hoseok'un yanına gittim. O da işlemleri halletmiş olmalı ki elindeki valizleri sürüyerek bana doğru geliyordu.
''Tamamdır. Gidiyor muyuz?'' diye sordum heyecanla ellerimi çırparak.
Hoseok bir an duraksayıp bana baktı ve alnıma bir öpücük kondurarak güldü. ''Sevgilimi ve onun bu eski halini çok özlemişim.''
Hoseok'un elinde ki kendi valizimi alıp boştaki elimi de beline sardım.
''Bir de bana sor.''
Kafamı Hoseok'un göğsüne yaslayıp öyle yürümeye başladım. Patronun yanından geçerken onu görmezden gelme çabalarımda da başarılı olmuştum.
Otelden çıkıp binanın köşesinde duran taksilerden birine bindik. Taksiciye havaalanına gideceğimizi söyleyen Hoseok beni de oturduğum yerden yanına çekip kolunu omzuma attı ve sıkıca sarıldı. Burnunu her zaman yaptığı gibi saçlarıma yerleştirip boğuklaşan sesiyle mırıldandı.
''Sanırım bir an önce evlenmeliyiz. Artık dayanmakta güçlük çekiyorum.''
Dediği şey yüzünden Hoseok'un kollarından ayrılıp omzuna gelişi güzel vurdum. ''Yah! Hani sadece o işi yapmak için evlenmiyorduk.''
Canının yanmayacağı kadar hafif vurduğum halde abartılı rol yeteneğiyle omzunu ovuşturdu.
''Tabiki sadece o iş için evlenmiyoruz sevgilim.''
Tekrar kolumdan asılıp beni kendine çekti ve az önce ki pozisyonumuzu yineledi. Burnunu tekrar saçlarıma koyduğunda devam etti. ''Diğer sebepte, sıcacık ev yemekleri yiyebilecek olmam.''
''Yah!''
Bağırarak Hoseok'un kollarından kurtulmaya çalışsam da, bu kez de aynı şeyi yapacağımı tahmin ettiği için kollarını daha da sıkılaştırmıştı ve ben bu güçlü kollardan kurtulamıyordum.
Kollarını bedenimin etrafında iyice sarıp beni kendine tamamen yasladığında, o en güzel ses tonu kullanarak ekledi. ''Ah birde... Dünya'nın en muhteşem kadınını karım yapıp Dünya'nın en şanslı adamı olabilmek için.''
Beni sinir etmekten haz aldığını bilsem de, ufak bir sözüyle bile tüm her şeye nokta koyup kalbimi eritebilme gücüne sahipti. Tıpkı şimdi olduğu gibi.
Bugün ise Kore'ye geri dönüyorduk ve olabilecek en hızlı şekilde evlenecektik. Bana söylediği ve güvencesini verdiği binlerce sözünün aksine, kalbinin sıcaklığını hissettirmesi olan en güzel şeydi. Ve benim sevgilim de dünyanın en güzel şeyi olduğu için, bunları her saniye bana yaşatıyordu.
Gözlerim yavaşça birbirini tutan ellerimize kaydığında buruk bir şekilde gülümsedim.
Annemin ve babamın alyansı.
Annemin alyansını en son kolye zincirine takmıştım ve o da benim evimde ki çekmecemde duruyordu. Hoseok'un annemin alyanısını çekmecemden, babamın alyansını ise babamdan ne zaman aldığını bilmiyordum. Söylediğine göre ise alyansı Hoseok'a babam vermiş. Hoseok'ta her saniye onları yanında taşımış.
Ve o mükemmel teklifi yaptığı gece, sanki o anın güzelliği, büyüsü yetmezmiş gibi bir de bu yüzükleri takmıştı.
Ruhen birbirimizin olsak da, bedenen de birbirimizin olmaya bir yerden başlamamız gerektiğini söylemişti. Biz ise beraberliğimize en güzel şekilde başlamıştık.
***
Biliyorum kısa bir bölüm oldu ama bu ara bölüm gibi bir şey. Gelecek bölüm ise büyük ihtimal final:') Oy ve yorumlarınızı bekliyorum~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hope | jhs
Fanfictionİnsan, mutluluğu nerede bulacağını gerçekten bilemezmiş. Belki bir kafede, belki bir gece kulübünde, belki bir kütüphane de. O insanın nerede karşına çıkacağı belli değilmiş. Ben ise mutluluğumu, sevincimi, hayallerimi, güneşimi,,, umudumu... Bu v...