Boyum pekte uzun olmadığı için oturduğum sandalye yüzünden ayaklarım yere değmiyordu ve ben beklemekten o kadar sıkılmıştım ki artık salladığım ayaklarımı izlemeye başlamıştım.
O çok önemli olan toplantımızın başlaması için başkanın manken oğlunu bekliyorduk ama beyefendi hala toplantıya teşrif etmemişti.
Bakışlarımı ayaklarımdan ayırıp önümde duran dosyalara çevireceğim sırada, etrafında oturduğumuz yuvarlak masada tam karşımda oturan patronla göz göze geldim.
Dün gece yemekte onu reddettiğim ve sevgilim olduğu yalanını söylediğimden beri benimle konuşmuyor, hatta bakmıyor gibi yapıp yakalandıktan sonra kafasını başka tarafa çevirmek gibi çocuksu numaralar yapıyordu. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Sevgilimin kim olduğunu sorduğunda ise aklıma gelen ilk fikirle olabilecek en tehlikeli yalanı söyledim.
Hoseok.
Başta kim olduğunu anlamasa da, o gün kendisini gece kulübünde döven adam olarak tanıttığımda tabiki hemen hatırladı. Sevgilim oluşu yeterince sinir etmezmiş gibi bir de sevgilimin kendisini döven kişi olduğunu öğrenmesi öfkesini bastırmasında zorlanmasına sebep olmuştu.
Gözlerini benden ayırıp başka tarafa çeviren patronla birlikte umursamazca omuzlarımı silkip önümdeki dosyalarla oynamaya başladım. O sırada açılan kapıyla birlikte içeri gözlüklü ve gri takım elbiseli bir adam girip kapıyı açık tuttu. Onun peşinden giren kişi ise, zaten birkaç kişi olan kadın çalışanlarında sessizce fısıldamaya başlamasına neden oldu. Kahverengi saçlarını doğal bir şekilde bırakıp karışık olmasını önemsemeyen ve içine girdiği siyah takım elbiseyle oldukça yakışıklı görünen adam kendisi için ayrılmış olan, masanın en başında ki boş sandalyeye oturdu.
Çok geçmeden bana döndüğünü hissettiğim bir çift bakışla, patrona baktığımda yanılmamıştım ki, şirket sahibinin oğluna vereceğim tepkiyi görmek için bakıyordu. Bıkkınlıkla derin bir nefes alıp ortamın sessizliğini unutarak dudaklarımdan sesli bir şekilde geri vermiştim. Tüm bakışlar üzerime toplandığında her birine yalancı gülümsememle teker teker bakıp önlerine dönmelerini bekledim. Benden gözlerini çeken ilk kişi, aramıza en son katılan ve şirketin varisi olan kişi olmuştu ki nihayetinde konuşmasına başlamıştı.
"Babam yoğun işleri dolayısıyla bugün aramıza katılamayacak. Bu yüzden sizden çok özür dilediğini iletmemi istedi."
Gözleri her ne kadar hafif çekik olsa da, bu kadar iyi korece konuşabiliyor olmasına çok şaşırmıştım ki bunu açık kalan ağzımdan da anlayabilirlerdi.
"Koreceniz gerçekten iyiymiş." Hiç çekinmeden, adamı odaya girdiğinden beri keskin bakışları altında tutan kadın çalışanlardan biri aklımda ki şeyi söylemişti.
Bu iltifat üzere belli belirsiz gülümseyen varis, çekici ses tonuyla devam etti. "Büyükbabam İtalyan, fakat büyükannem Koreli. Babamda yarı Koreli olarak dünyaya geldiği için, sanırım bende o kategoriye giriyorum."
Söyledikleri komik olmasa da, gülümseyerek söylediği için kadın çalışanların yoğun kıkırtıları odayı doldurduğunda, başta söylemesi gereken şeyi son anda ekledi. "Bu arada, ismim Albert Lee."
Bay Lee'nin oldukça uzun süren kendini tanıtma faslından sonra sonunda iş konuşmamıza başladığımızda, yapacağım sunum için önümde ki dosyaları son kez kontrol etmeye başladım.
*
Neredeyse 3 saatlik süren toplantımızın ardından Bay Lee'yle vedalaşıp otele dönmüştük. 3 saatlik toplantının yaklaşık 1 saatinde ben sunum yapmıştım ve bu sunumun yaşattığı stres yüzünden ruhsal olarak yorulmuştum. Koca lobide odama gitmek için yemek yemeye giden ekipten ayrılıp asansörlere doğru ilerlerken arkamdan gelen patronun bana seslenmesiyle istemeden de olsa durdum. Yanıma geldiğinde konuşmama inatçılığından tamamen vazgeçmiş gibi görünüyordu, ne yazık ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hope | jhs
Fanfictionİnsan, mutluluğu nerede bulacağını gerçekten bilemezmiş. Belki bir kafede, belki bir gece kulübünde, belki bir kütüphane de. O insanın nerede karşına çıkacağı belli değilmiş. Ben ise mutluluğumu, sevincimi, hayallerimi, güneşimi,,, umudumu... Bu v...