Bölüm 24

2.4K 111 7
                                    

"Tamam, elinde ne var dökül bakalım sümüklü,"

Ateş'in sorusuna karşılık yerimde dikleştim. Bağdaş kurduğum ayaklarımı çözüp ayağa kalktım. Bir öğretmen edasıyla odamı turlamaya başladım.

"Tamam, Adı Çağan Alaskar. 23 ya da 22 yaşında, tam olarak bilemiyorum şüphelerim var.İstanbul'da yaşıyor.Üniversite eğitimini dördüncü sınıfta dondurdu,"  derin bir nefes alıp elimi havada savuşturdum. "Sen ve Toprak tahminimce onu tanıyorsunuz, " Parmağımı ona doğrulttum. "İnkar etme,"

Ellerini havaya kaldırıp, "Yorum yok," dedi.

Aldığım derin nefesi verdim. "Her neyse, Bir haftadır elimde olan bunlar ve hala neden İzmir'de olduğunu bulamadım."

Çağan'la konuşmayalı tam bir hafta olmuştu. Beni birkaç kez aramıştı, ama keçi inadım tuttuğu için telefonlara çıkmıyordum. Konuşmak istiyorsa yanıma gelecekti!

Bir hafta boyunca Ateş'i ve Toprak'ı sıkıştırmıştım. Ama ağızlarından tek bir laf bile alamamıştım. Ateş'e kalsa, her şeyi Çağan'a sormamı istiyordu. Ama ona sorduğumda bana yalan söylediğini anlarsam bütün güvenim yıkılırdı. Aslında, öğrenmek için çırpınsam da bir yanım korkuyordu. Geçekler belki de benim kaldıracağımdan daha ağırdı. Bilemiyorum, sadece kafamda soru işareti kalmasın istiyordum.

Ah, kimi kandırıyorum ki... Son zamanlarımı Sherlock Holmes gibi geçirmek istemiyordum!

Ayakta durmaktan  yorulup yerdeki pufumun üstüne bıraktım kendimi. "Yoruldum," dedim. Omuzlarım düşmüştü, son zamanlarda yaşadığım başımda ve göğsümdeki ağrılar beni yorgun bırakıyordu.

Ateş yanıma gelip beni ayağa kaldırdı. "Hadi," dedi. "Yat, biraz uyu. "

Başımı aşağı yukarı salladım. Ateş yastığımı düzelterek rahat yatmamı sağladı. Uyumak istemiyordum. Ama gözlerim kapanıyordu. Bütün vücudum kırılıyordu adeta. Başımı yastığa yaslayıp gözlerimi yumdum. Ateş'in yanımdan kalktığını hissettiğimde, Gözlerimi açıp kolunu tuttum.

"Gitme," dedim. "Ben uyuyana kadar yanımda kal,"  Yalnızlığımı hissetmek istemiyordum.  Artık rüya bile göremiyordum. Yattığımda sadece beyaz bir perde iniyordu gözlerimin önüne, bu da daha çok korkmama sebep oluyordu.

Ateş geri döndüğünde, yana doğru kayarak ona yer açtım. "Peki," dedi. "Şimdi ne olacak?" Gülümsediğini görmesem de hissedebiliyordum. Kolunu tutup başımın altından geçirdim. Yastıkmış gibi koluna yatarken gözlerimi yumdum. Ateş'te çenesini başıma yasladı.

"Şimdi," dedim gülerek. "Bana abilik yapacaksın."  gözlerim kapalıydı. Göğsümdeki ağrı yine baş gösterdiğinde acı ile inledim. Ateş başını kaldırıp yüzüme baktığında gözlerimi açtım.

"Ne oldu?" dedi gözlerini kısarak. Omuz silkip başını tekrar eski pozisyona getirdim. "Yok bir şey." dedim.

Aramızda sessizlik olunca, rahatsız olmuş gibi bir ses çıkardım. "Susma," dedim. "Bir şeyler anlat bana,"

Ateş güler gibi bir ses çıkardı. "Masal anlatmamı ister misin? Sümüklü," dedi. Kulaklarıma inanamayarak gözlerimi açtım ve yüzüne baktım. Kaşlarımı havaya kaldırarak sordum. " Ciddi misin?"

Başını aşağı yukarı salladı. Eski pozisyonumu alırken, "Tamam," dedim. "Hadi, anlat bakalım." gözlerimi yumup masal anlatmasını bekledim.

Boğazını temizler gibi yaptı. "Bir zamanlar," dedi. "Güzel mi güzel bir kız varmış, kız çok güzelmiş. Fena güzelmiş, bir gün ormanda gezerken bir tavşan görmüş. Tavşan o kadar tatlıymış ki dayanamamış onu sevmek için yanına yaklaşmış. Tavşan birden dile gelmiş. Kıza 'ben aslında prensim, bana büyü yaptılar ondan böyle oldum öpersen geçer, yeniden yakışıklı prens olurum'  demiş. Kızda 'olur' demiş. Eğilmiş tavşanı öpmüş. Sonra tavşan büyümüş büyümüş büyümüş... Kocaman bir canavar olmuş ve kızı yemiş."

Ölüyorum...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin