Bölüm 28, part II

2.3K 119 26
                                    

        Canım yanıyordu , daha önce hiç  yanmadığı kadar. Fiziksel olarak zaten çökmüştüm. Kanülsüz nefes almak güç, serumsuz beslenmek imkansızdı neredeyse. Ama beni asıl bitiren kalbimdeki acıydı. Çağan'ın hastalığımı ilk başta kabullenmiş olması şimdi aklımda soru işaretleri yaratıyordu. Hala bana bir şeyleri anlatmadığını da hesaba katarsam. Evet, canım çok yanıyordu.

        Ateş'in peşimden gelmesi her şeyi alt üst etmişti. Ona durumu anlatması için Baran'ı görevlendirmiş, Çağan'ı da Hayat'la kısa bir gezintiye çıkması için ikna etmiştim. Zor olmuştu, ama Hayat'a bunu daha fazla yapamazdım. O küçücük kalbine, acının ne demek olduğunu öğretmek için erkendi, çok erken.

        Baran ve Ateş'in oldukları odadan oldukça yüksek sesle bağrışmalar ve birkaç nesnenin kırılma sesi geliyordu. Ama ne kalkıp onlara bakacak cesaretim, ne de gücüm vardı. Ondan bunu gizlemeyi düşünmüştüm, ancak bu her şeyi daha da zorlaştıracaktı. Ölümümün ani haberini aileme ulaştıracak biri gerekliydi, ailemin koşulsuz güvendiği biri. Ateş, bu duruma en uygun kişiydi. Aslına bakarsanız, ona anlatmamın bir diğer sebebi ise ona yalan söylememek istemem ve son zamanlarımda yanımda olmasını istememdi. Evet, bencillik diz boyu, ama bu benim. Bu saatten sonra değişemem, kimse için değişmem.

       Kapı şiddetle açıldı ve Ateş, gözlerinde öfke saçarak yanıma gelip diz çöktü. Bir elini dizlerimin altından destekledi ve diğer elini de sırtıma koydu. Olayın şaşkınlığından biran tepkisiz kalsam da, beni kucağına almaya çalıştığını anlayınca buna engel oldum. Ağırlığımı koltuğa verirken omzuna tutundum. "Ne yapıyorsun?" dedim şaşkınca.

       "Gidiyoruz," dedi tekrar beni kucağına almak için yeltenirken. "Bu deli saçmalıklarını dinlemeyeceğim!" Ellerimi yüzüne değdirip yeni çıkan sakal izlerini okşadım. "Ateş," dedim ağlamak üzere olan bir sesle  "Yapamazsın,gidemeyeceğimi sende biliyorsun."

       "Hayır!" var gücüyle bağırdı. Bunu yapması gözümde biriken yaşların yanaklarımdan yuvarlanmasına yetmişti. Tutamadığım bir hıçkırık Ateş'in yüzüne çarparken gözlerimi kapattım. Belki de, kötü bir rüya görüyordum. Bu bir kabustu. Gözlerimi açtığımda her şey düzelecekti.

       Arkamda koltuğu hissetmeyince derin bir nefes aldım ve gözlerimi açtım. Hayır! Kabus değildi. Burnumda bir kanül vardı. Ateş'in kucağındaydım ve onun gözlerinden akan yaşlar yüzüme ve tişörtüme düşüyordu. Kanülü burnumdan hoyratça çekip hızla kapıya doğru yürüyen Ateş, hiçte benim tanıdığım Ateş değildi. Gözlerindeki yaşlarla şuan karşımda, elinden en sevdiği oyuncağı alınmış bir çocuk gibiydi; öfkeli, üzgün ve çaresiz.

       Arkamızdan koşan Baran'a peşimizden gelmemesi için bir hareket yaptım. Yalnız kalmaya ihtiyacımız vardı. Gerçekleri benim ağzımdan duymalıydı belki de. Ateş'in boynuna doladığım ellerimi biraz gevşetip başımı boyun girintisine yasladım. Gözlerimi kapatıp, sakinleşmesi için bekledim. Beni arabaya nazikçe oturtup sürücü koltuğuna geçti ve arabayı çalıştırdı.

      Susuyordu. Gözlerini yola dikmiş, hedefine odaklanmıştı adeta. Yola bakmak dışında yaptığı tek şey, yanaklarından aşağı süzülen yaşları kollarıyla sertçe silmek oluyordu. Daha şimdiden gözlerini altı kızarmıştı. Sessizlik can sıkıcı boyuttaydı. Ve ben nefes almak için kendimi sakin tutmaya çalışıyordum. Camı biraz aralayıp hava girmesini sağlarken gözlerimi Ateş'ten bir an olsun ayırmıyordum.

    "Aç mısın?" dedi kırık bir sesle  "İstanbul'a daha çok yolumuz var,istersen bir şeyler yiyebiliriz."

   "Ateş," dedim şefkatle. Ama o yutkunup devam etti. "Balık esir çıkışında, bir ayvalık tostu yeriz. Yanında da susurluk ayranı," durdu ve gözlerini sildi. "Sonra da bir künefe, değmeyin keyfimize." sahte bir gülücük yolladı bana. Yutkundum ve boğazımdaki yumruyu geriye ittim. "Ateş," dedim güçsüzce. Beni dinlemeliydi. Beni dinlemek zorundaydı! Ama bu davranışları kalbimin sıkışmasına ve nefes almama engel olurken, çok zordu. Camı biraz daha aralayıp nefes almak için çırpınan ciğerlerime kolaylık sağlamak istedim. Ama bu yeterli değildi. Acıyordu. Ben nefes almak için çabaladıkça göğsümdeki ağrı dayanılmaz boyuttaydı. Ama yine de Ateş, beni dinlemeliydi!

    "Bak güzelim," dedi sakince "İstanbul'a bir gidelim sana daha önce tatmadığın eğlenceyi tattıracağım. Beraber her şehri gezeceğiz seninle, şimdiden kararlaştıralım bence." Elimi göğsüme bastırdım ve vücudumdaki son kuvvetle "Ateş," dedim.  "Beni dinlemelisin,"

     "İlk neresi olsun," dedi umursamayarak "Yalova,Bursa ya da Antalya-"  

     "Ateş!" dedim hiddetle "yeter, nefes alamıyorum."  Süratle sürtüğü araba tekerlekleri çığlık atarak durduğunda elimi cama yasladım ve fırlamamak için büyük çaba sarf ettim. Arabadan inip benim bulunduğum kapıyı açtı ve beni dışarı çıkardı. "Hevin," dedi korkuyla "Neler oluyor?"

     "Beni eve götür," dedim nefesimi düzene sokmaya çalışarak.  "Hava çok, sıcak ve ben nefes almakta zorlanıyorum." Ellerini yüzüme koyup durumun ciddiyetini anlamaya çalışır gibi yüzümü inceledi. Ve sonra beni tekrar arabaya yerleştirip kendi koltuğuna geçti ve arabayı hızla çalıştırdı.  "Dayanabilecek misin?" dedi ciddiyetle "Seni hastaneye götürüyorum."

       Daha iyiydim, sanırım. Ama her an bayılacakmış gibi bitkindim. "Hayır," dedim güçlükle "Eve götür, Baran beni iyi edecektir."

       "Siktir," dedi güler gibi bir ses çıkararak "İyi etseydi, şimdiye ederdi. Hastaneye gidiyoruz." Sesimi çıkarmadım. Tartışacak halim yoktu. Bunun yerine gözlerimi kapattım ve uykunun huzurlu kollarına bıraktım kendimi.

      Bedenimde hissettiğim acıyla gözlerimi açtım. Nerede olduğumu kavramak için birkaç saniye etrafımı taradım. Hastanedeydim, hissettiğim acı ise kolumdan kan almalarıydı. Hemşire canımı yakmaktan çekinir gibi duruyordu ama verdiği acı uykudan sıyrılmama yetmişti. Ateş uyandığımı anlayınca elini saçlarıma koydu ve hafifçe okşadı. "Güzelim," dedi teskin eden bir sesle  "Kan alıyorlar. Bir şey yok."  Başımı doğrultup , oldukça çekingen hemşireye baktım. Acıya alışıktım bu şekilde davranarak kendini kasmasına gerek yoktu.

     Yatakta doğrulup ikinci tüpü dolduran hemşireye gülümsedim. "Bu kadar kasma kendini, ben alışkınım bunlara. Sorun değil."  Saçları omuzlarına gelen hemşire bana bakıp tedirgince gülümsedi. "Aslında," dedi gözlerini Ateş'ten kaçırarak. "Canınızı ikinci kez yakmaktan çekiniyordum."

    Gülümsemem yüzümden silinirken çıkardığı iğneyi çöp kutusuna atışını izledim.  Kan tüplerini kırmızı bir kutuya koyarken devam etti. "Beyefendi sizden ikici kez kan alınmasını istedi. "dedi eldivenlerini çıkararak. "İlk aldığımız kan sonuçları pozitif çıktı, Beyefendi sonuçların yanıltabileceğini düşünüp tekrar test yapılmasını istedi."

      Şaşkınlıktan bir tepki vermezken Ateş'e döndüm. Kız "Geçmiş olsun," dileyip kapıdan sessizce çıktı ve bizi oda da yalnız bıraktı. Ateş cama doğru yürüyüp ellerini göğsünde birleştirdi. "Bir takım testler daha yapılacak," dedi düz bir sesle " Çekilmesi gereken birkaç film var." Nefesimi dışarıya sertçe verip yataktan doğruldum. Bu yaptığım ani hareket başımın  dönmesine neden oldu ve biran için denge mi yitirdim. Ama çabuk toparladım ve Ateş'in karşısına dikildim.

       Gözlerini camdan ayırmamıştı. Bu yaptığı sinirimi bozarken  "Yüzüme bak," dedim hiddetle. Duruşunu bozmadan camdan bakmaya devam edince çenesini tutup bana çevirdim. "Yüzüme bak, Ateş,"

     Yüzünü bana çevirince çatık kaşlarının altındaki kızaran gözlerini görmemle, içimdeki acı katlandı. Beni dinlemeli ve kabullenmeliydi. Çağan bile bu tepkileri vermemişti. Aslında, Çağan hiç tepki vermemişti. Gözlerimiz birbirine değerken bir adım atıp ona iyice sokuldum. "Bak," dedim sesimi kontrol altında tutmaya çalışarak  "Durum tamda bu, hastayım. Tedavi için artık çok geç. Bana inanmalı ve kabullenmelisin."

     Omzuna destek olarak koyduğum elimi aşağı doğru itti ve bana sarıldı. O kadar kuvvetle sıkıyordu ki, nefes almak zaten güçken imkansızı zorluyordum. "Ateş," dedim zorla  "Nefesimi kesiyorsun." Kollarını gevşetti ve yavaşça benden ayrıldı. Zorla gülmeye çalışırken "Ben hep nefesini kesiyordum," dedi. Göz yaşlarımız arasından zorla gülümsedik. Aslında o da biliyordu durumu, inanmak istemiyordu sadece. Bunu gözlerinden okuyabiliyordum.

    "Gidelim," dedim elini elimin arasına kaydırırken  "Artık yanımdasın, son anıma kadar bırakmam seni." Ateş benden bir adım arkada gelirken "Sus," dedi zor duyulan güçsüz bir sesle. Sustum. Artık her şey daha kolaydı. Çünkü Ateş, benim eksik yanımı tamamlıyordu. Çünkü kalbimin derinliklerinde onsuz yaşayamayacağım  yazıyordu. Çünkü, onu seviyordum. her şeyimle...

Ölüyorum...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin