Bölüm 31

1.9K 93 5
                                    

 Multmedia var♥

     Çocukluğumdan  beri en sevdiğim renk beyazdı. Beyaz, benim için bambaşka bir renk. Ama bunun sebebi, saflığın ve masumluğun rengi olması değil. Bunun sebebi, beyazın içinde sadece beyaz olmaması, tüm renkleri içinde barındırması. Tıpkı benim gibi. Acının ve çaresizliğin rengi siyah, öfkenin rengi kırmızı, Umudun rengi mavi,heyecanın rengi mor... Ve daha birçok gökkuşağında bulunan renkleri barındırıyor içinde. Beyazı bu yüzden çok seviyorum. Çünkü o, bana benziyor. Karmakarışık.

Tıpkı şuan ki hayatım gibi... İçinde bulunduğum durum, artık canımı sıkıyordu. Ölümün ne zaman gelip kapımı çalacağını bilmiyordum. Bilmemek, ve bunu bu şekilde beklemek artık dayanılmaz oluyordu. Bunu beimle bekleyen insanlara ise yaptığım işkenceden başka bir şey değildi. Geceleri başımda nöbet tutan Ateş'i uykusuzluğa mahkum eden bendim.  Yanıma kıvrılıp uyuyacağını söylüyordu. Ama uyumadığını biliyordum. Çünkü ne zaman gözlerimi kapatıp uyuduğuma ikna etsem, saçlarımı okşuyor ve bana beni ne kadar sevdiğini anlatıyordu. Şimdi olduğu gibi.

"Seni seviyorum," dedi fısıldayarak. "Ve hikayemiz böyle bitmemeli, Hevin." Rutin olarak saçımı okşayan eli durdu. Ne yaptığını göremiyordum, çünkü uyuyormuş gibi davranıyordum. Aslına bakarsanız, gerçekten gözlerimi açmakta zorlanıyordum. Ama bilincim uykuya dalamayacak kadar yorgundu.

"Senin," dedi sesini daha da kısarak  " senin hergün gözümün önünde biraz daha kötüye gitmeni izlemek, her geçen gün bitişini izlemek kolay değil, Hevin. Bazen dayanamıyorum. Katlanamıyorum..." Derin bir nefes aldı ve verdiğinde nefesi yüzüme çarptı. "Şuan o kadar masumsun ki," elini tenimde hissettim ve ürpermemek için insan üstü bir çaba sarfediyordum. "Tıpkı bir melek gibi."  Bir kıpırtı oldu ve onu biraz daha yakınımda hissettim. Çok yakınımda.

Parmakları çenemi okşarken kıpırdanmamak için büyük bir savaş veriyordum. Bir an sesizlik oldu ve konuşmaya başladığında kelimeler dudaklarıma değiyordu. "Seni... Seni şuan gerçekten öpmek istiyorum."

Bu her zaman söylediği bir şey değildi. Kalbim haddinden fazla hızlı atarken, göğsüm telaşla inip kalkamaya başladı. Kendime sakin olmamayı emretsemde pek tesiri olmuyordu ve o sustukça kalbim bedenimden kanatlanıp uçacak gibi davranıyordu. 

"Hevin," dedi ve sustu. Ağırlığını artık yanımda hissetmiyordum. İstemsiz olarak kaşlarımı çatarken yaptığımı farkedim ifadesizliği takındım ama o bunu sezmişti.  "Senin," dedi sesi biraz uzağımdan gelirken "bunları duyamaman gerekiyordu. Uyuyor olmalıydın küçük cadı."

Farkedilmiştim ve artık oyun oynamanın anlamı kalmamıştı. Gözlerimi yavaşça açtım ve yatakta doğrulup yatağın başlığına yasladım. "Ama duydum," dedim tek düze bir sesle.

"Sınırlarımı zorladığım farkındayım ama en azından seni haberin olmadan sevebilirim diye düşünmüştüm," dedi mahcup bir tavırla.  "Gizli gizli hani."

Gülümsedim ve gözümün önüne düşen bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdım. "Fakat beni habersiz öpemezsiniz, küçük Bey." dedim. 

Ateş güldü ve ellini saçına daldırdı. "Sen şuna öpebilir miyim diye bir sorsana," dedi gülümsemeye devam ederken ama daha çok dalgaya alır gibiydi.

Başımın altındaki yastığı düzelttim ve "Evet," dedim.  "Elbette öpebilirdin, fakat  muhtmelen evlenmemiz gerekirdi." 

"Evlenelim," dedi Ateş gülmeyi kesip. "Hemen şimdi?"

Benimde gülümsemem yarıda kesilirken "Şaka yapıyordum," dedim muzipçe.

Ateş yanıma diz çöktü ve gülümsedi. "Ama ben ciddiydim," dedi elimi ellerinin arasına alırken  "Bana bu heyecanı yaşatır mısın? Hevin,"

Yüzüm asılırken ellerimi ellerinden çektim. "Şakaydı," dedim yineleyerek "Şaka."

"Kaybedecek hiçbir şeyin yok Hevin," dedi gülümseyerek "Ama beni kazanabilirsin." Göz kırpıp yatağımın ucuna oturdu. Bu halde bile kendini beğenmişlik yapıyordu, Şapşal!

Ben ona git dedikçe yapışıyordu. Onu iterek yatakta kendime yer açtım. "Git odamdam sülük, uyumam lazım."

"Evet de gideyim," dedi sorar gibi. Başımı iki yana sallarken yorganı üstüme çektim. "Yarın konuşuruz, Ateş, yorgunum." Gülümemesi yüzünü kaplarken bir adım uzaklaştı. "Bu sanırım evet demek oluyor," dedi tek kaşını kaldırarak.

Gülümseyerek "Git," dedim. "çık odamdan, uykumu kaçırıyorsun."

Başıyla beni onaylayıp topuklarının üzerinde döndü ve kapı kolunu tuttu. Tam çıkmak üzereydi ki tekrar bana döndü. "Biliyorsun ," dedi yarı ciddi yarı muzip bir ifadeyle "seni kaçırabilirim. Hani evlenmek için falan. Gerçi bu işler karışık biraz ama üstesinden gelebilirim." Ellerini saçlarının arasına daldırıp karıştırdı ve gülümsedi "Kısacası senin onayına gerek yok, anlatabildim mi güzelim?"

Yattığım yerden biraz daha doğruldum ve kahkaha attım. Yani söyledikleri cidden komikti.

"Kendine bu kadar güvenme yakışıklı, seninle evlenmemek için birçok nedenim var. Kaldıki gelinlik giyip imza atmaya meraklı olsaydım, senden başka bir damat adayıda bulabilirdim. " Göz kırpıp yatağıma geri döndüm.

"İyi geceler,Ateş," dedim esnerken "Çıkarken kapıyı kapatırsın."

Ateş sırıttı ve kapıyı açıp tekrar bana döndü. MIrıldanır gibi bir sesle "Benden iyisini bulamazsın, çok bilmiş." dedi.

   Dışarı çıkıp kapıyı kapattığında yüzümdeki sırıtışa engel olamıyordum. Onunla beraber olmak beni gerçekten mutlu ediyordu. Keşke farklı zamanlarda farklı şartlarda tanışmış olabilseydik. O zaman kendimi beyaz gelinliğin içinde Ateş'e doğru yürürken hayal edebilirdim. Tüm kalbimle 'Evet! diyebilirdim nikah masasında. Ayağına basar kahkaha atabilirdim. Belkide küçük ama şirin bir eve sahip olabilirdik. Bahçesi olurdu ve ben güller yetiştirirdim. 

   Akşamları veranda da çaylarımızı içer ve hayal kurardık. Belkide hep uyuya kalırdı o sohbetlerimiz arasında, bende  üstüne battaniye örter ve yanına sıvışırdım. Sabahları beni alnımdan öperek uyandırırdı. Beraber kitap okurduk mesela, elleri ellerimdeyken. Elektronikler olmazdı hayatımızda zaruriyet dışında. Bütün ilgimizi ve sevgimizi, kısıtlı zamanımızı kendimize ayırırdık yalnızca. Ölüm olmasaydı hayatımın sonunda...

Ölüyorum...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin