Bölüm 18- Kuşku ve İnanç

614 26 44
                                    

Yanlış düşünebilir, yanlış anlayabilir veya yanlış yapabilirsin; ama yanlış hissedemezsin.

-Edith Wharton

Bir yalan, bin doğrudan şüphe ettirir derler.

Bazen de bir yanlış, bin doğrudan şüphe ettirir.

Hoş benim hayatımda doğru diye bir şeyin olup olmadığı tartışmaya açık bir konuydu.

Arthur Schopenhauer, 'Herkes aklını kullanmak yerine inanmayı seçmiştir.' Demiş.

Elimde tuttuğum notta yazanlara inanmam mümkün olamazdı, aklımı kullanmıyor olsaydım bile.

İnanmama sebebim o şeytandan korkuyor olmamdan ya da onunla yüzleşmeye gücüm olmadığından değildi. İnanmıyordum çünkü böyle bir şey gerçek olamazdı.

Her şeyi bizzat kendi ellerimle yapmıştım, kendi gözlerimle izlemiştim. Bütün o vahşete anbean tanık olmuştum.

Aslında rahattım, o şeytanla tekrar karşılaşma düşüncesi bana hiçbir şey hissettirmiyordu, karşısısında dimdik duracak cesaretim vardı. Gözlerinin içine korkusuzca bakabilirdim.

Yaşadıklarımla birlikte şunu çok iyi anlamıştım: korku cesareti doğurur.

Şu anki cesaretim, geçmişte çok korkmuş olmamdan kaynaklanıyordu.

Elimde tuttuğum notu bir daha okudum.

'Beni özledin mi biricik kızım? Merak etme, ayrı kaldığımız zamanı misliyle telafi edeceğim. -Biricik baban.'

Kalbim yaşamıyor olmasını istiyordu, mantığım yaşıyor olabileceğine ihtimal dahi vermiyordu ama gene de içimdeki kuşkuyu susturamıyordum.

Araştırıp, bu notun arkasında olanları öğrenmem gerekiyordu. Oyalanmayı kestim ve mutfağa gittim. ''Nida nerede?'' diye sordum. Olduğu yeri öğrenince hızla oraya ilerledim. ''Nida!'' diye seslendim, çiçekleri sulamayı bıraktı ve bana döndü.

''Bir şey mi istiyorsunuz Işık hanım?'' diye sordu. ''Az önce bir zarf geldi.'' Beni onaylamasını bekledim, kafasını sallayınca devam ettim. ''Getiren kişiyi bana tarif edebilir misin?''

Ona düşünme süresi tanıdım ve sabırla bekledim. ''Uzun boylu, siyah saçlı, kahverengi gözlü birisiydi.'' Nefesimi dışarı üfledim, yani sokaktan geçen herhangi birisi olabilirdi; milyonlarca kişiden bahsediyorduk. ''Başka?''

''Gözlük takıyordu.'' Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. ''Nasıl bir gözlük?'' Aslında bundan bir şey çıkacağını düşünmüyordum ama risk almak istememiştim. ''Siyah çerçeveli.'' Sesli bir şekilde nefesimi dışarı üfledim, Nida'nın kapasitesi buydu zaten!

''Üstündeki kıyafetleri tarif edebilir misin?'' En önemli kısım buydu. ''Siyah pantolonu vardı, üstünde ceket vardı ama ne renkti hatırlamıyorum.'' Böyle bir yere varamayacağımızı anladım. ''Tamam Nida, sağ ol. Sen işine bak.'' Dedim ve yanından uzaklaştım.

Nida'dan medet ummak hataydı zaten, boş yere zaman kaybediyordum. En iyisi kamera kayıtlarına bakmaktı. Bahçeye çıktım ve dış kapının önündeki güvenlik kulübesine ilerledim, kapıyı çaldıktan sonra kafamı içeri uzattım.

''Caner abi kolay gelsin. On dakika öncenin kamera kayıtlarına bakabilir miyim?'' Caner abi ayağa kalktı ve endişeli gözlerle bana yaklaştı. ''Bir sorun mu var kızım?''

YALANLARIN İÇİNDE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin