Bölüm 6- Öfke ve Sükunet

1.3K 47 45
                                    

Sanmayın ki bu gözyaşlarım zayıflığımdandır, geçene kadar bekleyin."

- Dostoyevski

Bana göre bir savaşçı için en tehlikeli silah: sakinliktir.

Fevri insanlar bir anda hesapsız kitapsız ortalığı yakar ve istediklerine ulaşamazlar. Sakin insanlarsa sinirini kontrol edebilen ve planını yaptıktan sonra kontrollü bir şekilde ortalığı yakanlardır.

Fevri davrananlar yakar, sakinlerse kül eder ve kül olmuş bir şey asla eskisi gibi olmaz.

Sakinleşmek için saatlerdir kendimi telkin ediyordum. Dün geceki rezaletten , daha doğrusu uğradığım iftiradan, sonra işe gelmiştim. İnsanlar bilip bilmeden dedikodu yapıyor, kınayan bakışlarla bana bakıyorlardı. Sanki kendileri çok masummuş gibi...

Bilhasa da bunu en çok kadınlar yapıyordu. Hemcinslerini iğrenç ithamlarla yargılıyorlardı, onların da kalbi olduğunu unutuyorlardı.

Evet benim de bir kalbim vardı, kendimi kurtarana kadar her gün defalarca kırılmış bir kalp. O zamanlar küçücüktüm, çaresizdim, yalnızdım. Bir kapandan nasıl kurtulacağımı henüz bilmediğim yaşlardaydım.

Sahilde yaptığım yürüyüş kumsala uzanmış bir kızı görmemle son buldu. Karşımdaki genç kız da benimle aynı duyguları paylaşıyor gibiydi, umutsuz gözlerle gökyüzünü izliyordu. Onun bu haline kayıtsız kalamadım ve yanına ilerledim.

Kalbi kırık bir kadını en iyi kalbi kırık bir kadın anlardı.

Onu ürkütmemek için çantamı yanına bıraktım fakat çabam başarısız oldu, irkilerek beni süzdü. Hayat dolu bakması gereken koyu kahve gözleri yorgun bakıyordu, fazla yorgun.

''Buradan geçiyordum, seni gördüm. Kalbi kırık kızları görmekten nefret ediyorum. Umarım bir erkeği dert etmiyorsundur.'' Yüzünde buruk bir tebessüm oluştu ve yattığı yerde doğruldu.

  ''Bir erkeği dert etseydim, emin ol daha iyi olurdu benim için.'' Acılarının sandığımdan da büyük olduğunu anlayınca yanına oturdum. Aklıma gelenlerle kaşlarımı çatmam bir oldu. Omzunun biraz altındaki koyu kahve saçlarını çekiştirmesi daha da işkillenmeme neden oldu.

''Aile içi şiddet mi görüyorsun? Benden çekinme, elimden geleni yaparım senin için.'' Anlatıp anlatmama konusunda tereddüt yaşıyor gibiydi. ''Şiddet görüyorum ama bedenime değil ruhuma.'' Dudaklarımı ısırdım ve bakışlarımı ona çevirdim.

Tahminen on sekiz, on dokuz yaşında olmalıydı ama kendini daha yaşlı hissettiğine eminim. Yaşadıkları ona ağır geliyordu. Göz göze gelince kafasını denize çevirdi. Onu çok iyi anlıyordum ama o beni şu an anlıyor muydu bilmiyorum.

''Fiziksel şiddet belli bir süre canını yakıyor, sonra geçiyor. Ancak ruhsal şiddetin üstünden yıllar geçse bile acısı hala ilk anki gibi kalıyor.'' Kelimeler aslında dilimden değil kalbimden döküldü. Vücudumdaki acılar gerçekten de geçmişti, kalbimdekilerin aksine...

Derin bir nefes aldıktan sonra konuştu: ''Çıkmazdayım, içinde bulunduğum fanus camdan bile değil. Her yer karanlık.'' Titreyen sesiyle gözlerinin dolması bir oldu.  Ona anlayışla baktım, kendini güçsüz hissediyor olmalıydı ama yanılıyordu.

Ağlamak güçsüz olduğumuzu değil, insan olduğumuzu gösterirdi.

Onu iyileştirmek istedim ama ne kadar başarılı olduğumu hiçbir zaman bilemeyecektim sanırım. Gene de sözcüklerimi esirgemedim.

YALANLARIN İÇİNDE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin