20- Geçmişin savrulmuş külleri

622 31 78
                                    

PART 2

Sana duvar ördüysem tuğlasını sen verdin.
-Kemalettin Tuğcu

Ağır adımlarla bana yaklaştı, elini uzatıp ''Ozan.'' Dedi sıradan gibi duran imalı ve derin ses tonuyla. Madem oyun oynamak istiyordu, zevkle oynardım. Uzattığı eli tuttum, sanki onu hiç tanımıyormuş gibi.  ''Işık Arıkan.'' Dedim üstüne basa basa.

Hiçbir şey yaşamamış, hiç karşılaşmamış iki yabancı gibi yeniden tanışmış, el sıkışmıştık.

Geri çekildim ve kalktığım koltuğa geri oturdum, bu sırada Berker'in gözleri dikkatimi çekti. Bir Ozan'a bir de bana bakıyordu, bir anlam arıyormuş gibiydi. Ona da istediğini verme niyetinde değildim.

''Buyurun sofraya geçelim, sohbetimize orada devam edelim.'' Annemin çoşkulu sesiyle hepimiz ayaklandık ve yemek masasına doğru ilerledik. Sofra özenle hazırlanmış, annem her şeyle bizzat ilgilenmişti. Atilla da bu duruma değinmeden duramadı:

''Sofra ve yemekler çok güzel görünüyor, ellerine sağlık. Keşke bizim için zahmet etmeseydin.'' Annemden gelecek cevaba kulak kesildim: ''Ne zahmeti Atilla'cığım, ben her gün böyle sofra kuruyorum.'' Alayla kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum.

Eğer yalan söyledikçe vergi alınıyor olsaydı, muhtemelen bir haftaya kalmaz iflas etmiş olurduk.

''Olsun, ben yorulmasaydın anlamında demiştim.'' Bu romantizme daha fazla tahammül edemeyeceğim için her zaman oturduğum yerime oturdum. Işıl yanıma otururken Ozan tam karşıma geçti, Berker de onun yanında yer aldı. Annem ve Atilla karşılıklı olarak dikdörtgen masanın baş köşelerine geçmişlerdi.

Annemin en başa Atilla'yı oturtmaması hoşuma gitmişti, ataerkil düzenden nefret ediyordum.

Herkes normal sohbet ediyormuş gibi görünse de gerginlik hakimdi. Biz çocuklar her an bir olay patlatabilirmişiz gibiydik, ebeveynlerimizse buna engel olmak için tetikte gibi duruyorlardı.

Ve nitekim bir bomba patladı ancak benim dışımda kimse ne olduğunu anlayamazdı.

Yaş konusu açıldığında ''Işık sen üniversiteye mi gidiyorsun?'' diye soran Ozan'ın amacı neydi bilmiyorum ama bana rest çektiği belliydi. ''Bu sene sınava girdim.'' Dedim kısaca, zaten sorunun cevabını biliyordu. ''Ne yazmayı düşünüyorsun?'' Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. ''Bakalım.'' Demekle yetindim.

''Özellikle istediğin bir bölüm var mı?'' Elimdeki çatalı tabağıma bıraktım ve ters ters ona baktım. Cevabını bildiği soruları sormaktan ne zaman vazgeçecekti? Daha da önemlisi neden bunları soruyordu? ''Var.'' Onunla sohbet etmek gibi bir düşüncem yoktu. Kısa bir sessizlik olunca gözlerine baktım ne? Dercesine.

''Biraz daha uzun cümleler kur da sohbet edebilelim.'' Bıçağı tutan elimi istemsizce yumruk yaptım. Kaşınıyordu. ''Hakkımda bir şeyler bilmeni isteseydim, bunları dile getirirdim Okan'cığım. O yüzden uzatma ve sorun çıkarma.'' Ozan'ın kaşları şaşkınlıkla havaya kalkarken annem ''Işık!'' diye ikazda bulundu. Ona kısa bir bakış attıktan sonra çatalımı elime alıp ağzıma kesmiş olduğum et parçalarından birini attım.

Kendime ne kadar engel olmaya çalışsam da başarılı olamadım ve Ozan'ın gözlerinin içine baktım, böylece bana demek isteyip diyemediklerini görmüş oldum: hakkında birçok şey biliyorum ve bunları bile isteye kendin anlattın bana.

Kafamı iki yana sallayarak ona gerekli cevabı vermiş oldum: hakkımda birçok şey değil, birkaç şey biliyorsun ve bunları beni azıcık tanıyan insanlar da bilir.

YALANLARIN İÇİNDE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin