8. Bölüm

7.7K 484 31
                                    

Barlas odasının camından dışarıdan geçen arabaları,  insanları ve daha ne varsa onları izliyordu görünüşte. Ama sadece görünüşte. Yoksa gözlerinin gördüğünü aklının idrak ettiği falan yoktu.

İçinde kocaman bir yangın baş göstermişti sanki. Ve alevleri rüzgara tutulmuş gibi sarıyordu dört bir yanını. Ve ne yazık ki o saatten sonra yangının duracağı da yoktu.

İçini saran ateşin adı Azra'ydı. Aşktı.

Söndürmek ister misin  diye sorsalar asla derdi. Çünkü 29 yıllık yaşamında böylesi hisleri ilk defa yaşıyordu ve kaybederse bir daha böyle bir şeyi tadamayacağını da biliyordu.

Sıkıntıyla nefes vererek çenesini sıvazladı. Yanmasına yansındı da gerisi ne olacaktı. Deseler al evlen Azra ile , hiç düşünmez basardı nikahı. Ama ne ona böyle söyleyecek biri vardı ne Azra'nın ona karşı böyle bir isteği ne de Barlas'ın imkânı.

" Allah'ım ne püsküllü bela bu? " diyerek gözlerini kapattı.

Azra'nın yardım ister gibi bakan elâları dolmuştu zihnine. Dudakları usulca yukarı kıvrıldı. Yardımına koşmuş,  koruyup kollamıştı yarini.

Ah ne de güzeldi ona yarim demek.

Sanki o kelime sırf Azra içindi. Sadece Azra yâr olabilirdi Barlas'ın yüreğine. Sadece o dokunabilirdi masum elleriyle kalbine. Sadece o sahip olabilirdi gönül tahtına.

Bir anda kaşları çatıldı. Neredeyse kırk dakikadır odasındaydı. Sakinleşmeye çalışayım derken hayallere dalmıştı da unutmuştu sevdiceğini. Azra'lı hayaller öyle güzeldi ki gerçeklikten sıyrılmıştı sanki.

Eliyle alnına vurarak " Hay Allah'ım ya!" diye söylendi.

Koruyup kollamıştı da kanatları altına almayı unutmuştu kalbi bir kuş gibi ürkek yarini.

Topukları üzerinde dönerek çıktı odadan. Saat epey ilerlemişti. Kalan tek tük müşteriler de yemeklerinin son aşamasına gelmiş görünüyorlardı. Zaten restoranın da yarım saate kapanması gerekiyordu. Gözleri çabucak taradı restoranı ve aradığını bulamayınca mutfağa yöneldi. Kapıyı iterek içeri girdiğinde bakışları yine Azra'yı bulmaya yönelikti. Ama yine boş çıkmıştı. Kaşlarını kaldırarak arkasını dönüp çıktı.  Azra aradığı yerlerde yoksa ya personel odasındaydı ya da korktuğu için bir köşeye sinmişti.

İkinci seçenek canını sıkmıştı. O nedenle hızlı adımlarla alt kata inip kapıya iki kere tıkladıktan sonra personel odasına girdi. Ortada kimse olmayınca belki kabinlerdedir diye düşünerek " Azra! " diye seslendi.

Cevap gelmeyince kabinlerin kapılarını kontrol etti. Tahmin ettiği gibi hepsi açıktı ve içleri de boştu.

İçini garip bir telaş sarmaya başladı. Sanki onu bulup sarmadıkça daha da büyüyecek bir taş vardı göğsünün ortasında.

Sol kolundaki saate baktığında epey geç olduğunu farketti. Akşam on buçuğu gösteriyordu ve hava kararmıştı. Azra daha 2 günlük bir bebek gibiydi. Ne yol biliyordu  ne de iz.

" Tek başına ne yapar? "

Sabah arkadaşı bineceği minibüsü söylemişti ama bu saatte ne kadar güvenli olurdu ki?

Ya orada da biri rahatsız edecek olursa? Azra kendini savunamazdı ki , korkar kabuğuna çekilirdi. Gönlü kırılır,  gururu incinir , korkardı hayattan. Hayatı sadece dört duvar arasında görmüş körpecik bir kız çocuğuydu o daha. Korunmaya muhtaçtı. Barlas'ın kollarının arasında olmaya , göğsüne yaşlanmaya ihtiyacı vardı.

YETİM (Ara Verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin