16. Bölüm

4.5K 300 25
                                    

Bir hafta o kadar sakin geçmişti ki farkın farkına bile varmamıştı Barlas. Planladığı her şey yolunda gitmişti ve işte artık son düzlükteydiler. Azra’ya hazırladığı sürpriz bir çocuk gibi heyecanlanmasına neden oluyordu. Sanki onunla konuşurken ağzından kaçıracakmış gibi , dahası genç kız gözlerinden anlayabilecekmiş gibi tedirgin oluyordu. Yüreği Azra geldiğinden beri 29 yaşında olduğunu inkar ediyordu zaten. Azra ileyken onunla yaşıt oluyordu , içi onunla doluyordu çünkü.
Azra ise Barlas’ın üzerine çöken garip havanın farkındaydı ama çok da takılıp aralarındaki hoş uyumun bozulmasına izin vermemeye çalışıyordu. Diğer yandan da Cengiz beyin yakasını bırakmış olmasını yadırgıyordu. Aylardır yakasına yapışmış olan adam son beş gündür normal davranmaya başlamıştı. Azra onun zehirli diline ve alevler atan bakışlarına o kadar çok alışmıştı ki normal olması anormal hissettiriyordu. Bu durumu Emine ve Zeliha’ya açtığında kızlar adamın onu artık kabullendiğini söylemişlerdi.
Gel gör ki durum öyle değildi işte. Daha iki hafta önce işe başlayan kıza çok normalken Azra’ya aylar boyunca tabiri caizse eziyet etmişti. Yani yeni gelen herkese değil de yalnızca Azra’ya böyle olduğu apaçık ortadaydı. Barlas ile olan ilişkisinden dolayı olduğunu düşünüyordu. Belki de adam onu para avcısı biri olarak görüyordu. Ama Azra’nın aklında asla para , pul yoktu. O Barlas’ın kendisini koruyan kollarına ve sarıp sarmalayan , minicik bir boşluk bırakmadan seven yüreğine aşık olmuştu. Birbirlerine öyle çok süslü cümleler kurmasalar da ikisi de birbirlerinin ne hissettiklerini biliyorlardı.

Sonunu düşünmüyordu Azra. Barlas’a da sorup bir beklenti içindeymiş gibi görünmek istemiyordu. O böyle sevilmekten memnundu.

Bu haftaki izin günü cumaya denk gelmişti. Perşembe akşamı Barlas onu eve bıraktığında ‘’ Yarın sabah hazır ol , seninle çok seveceğin bir yere gideceğiz.’’ Demişti.

Geç kız mutlu olmuştu. İş yoğunluğundan dolayı aynı yerde olsalar bile çok fazla göremiyorlardı birbirlerini. Uzaktan bakarken bile özlüyordu onu. Kokusunu yanında istiyordu  , sıcaklığını , gözlerinin koyu yeşilini özlüyordu.

Ertesi sabah pembe bir elbise giymiş , üstüne de beyaz , ince bir hırka giymişti. Havalar serinlemeye başlamıştı. Saçlarını Emine’ye iki tane ördürmüş , dört yaşında küçük bir kıza benzemişti.

Barlas’tan mesaj gelince koşturarak aşağı indi. Yüzündeki kocaman gülümsemeyle arabaya bindiğinde aynı ifade Barlas’ın da gözlerine sinmişti. Sanki biraz da heyecanlı gibiydi. Tatlı tatlı sohbet ederlerken Barlas’ın telefonu çalmıştı.

Genç adam bir süre karşı tarafı dinledikten sonra isteksiz bir sesle ‘’ Tamam , geliyorum.’’ Demişti.

‘’ Önce restorana uğramamız lazım canım. Yurt dışından bir paket bekliyordum , onun da bugün geleceği tutmuş. Önce onu alacağız.’’

Azra ‘’ Olur , benim için farketmez.’’ Diyerek gülümsemişti. Radyoda neşeli bir şarkı çalmaya başladığında ikisi de eşlik etmişlerdi.

( O sen olsan baaari
Seen olsan baari ( diyormuşum , şaka şaka )

Restorana geldiklerinde Azra da arabadan indi. Arabada beklemeyi sevmiyordu. İkisi birlikte restorana girdiklerinde genç adam cüzdanından nüfus cüzdanını çıkararak bekleyen adama uzattı. Paketi kendisinden başkası alamayacağı için gelmek zorunda kalmıştı.

Nüfus cüzdanı kuryenin elindeyken arkasından gelen sesle  tüyleri diken diken olmuştu. Ensesinden kafasına doğru bir sıcaklık yükselirken yavaş bir şekilde arkasını döndü.

Babası tüm heybetiyle oradaydı işte. Sersem adımlarla yanına ilerledi. Cengiz bey bir köşede yüzündeki eğreti gülümsemeyle onlara bakıyordu. Beş adımda babasının yanına varmıştı. Eğilip elini öptü. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Azra ise gelen adamın Barlas’ın babası olduğunu anladığında hem utanmış hem de heyecanlanmıştı. Kurye paketi ve Barlas’ın nüfus cüzdanını Azra’ya vererek ayrılmıştı. Azra yüzünde ufak bir gülümsemeyle onları izlerken yaşlı adamın sözleriyle bir an yanlış duyduğunu sandı.

‘’ Oğlum bak sana karını ve oğlunu getirdim.’’

Azra gözlerini kırpıştırarak Barlas’a baktı. Genç adam da aynı şokla Azra’ya dönmüştü. Gözleri görmeyi reddedercesine az ilerideki genç kadına ve çocuğa döndü. Barlas’ın küçük bir kopyası gibi , yeşil gözlerinde kocaman bir gülümsemeyle babasına bakıyordu.
Kadının yüzüne bakamadı o anda.
Elindeki paket düştüğünde kendine geldi. Gözleri elindeki nüfus cüzdanına takıldığında çevirip medeni haline baktı.

Evli.

Evli yazıyordu.

Barlas evliydi.

Bir karısı ve kocaman bir oğlu vardı.

Azra neydi peki burada?

Neden hala orada duruyordu?

Azra kimdi?

Hakikaten kimdi Azra?

Titreyen ellerinden düşen diğer şey Barlas’ın kimliği olmuştu. Kime bakacağını bilemeyerek sendeledi. Yapacağı en iyi şey defolup gitmek olacaktı. O da öyle yaptı.
Gözleri görmeden indi birkaç basamağı. Yön algısı tamamen kaybolmuştu zaten. Elleri saçlarına gitti. Yüzüne düşen birkaç teli eriye doğru itip yol kenarına yürüdü. Karşıya geçmesi ve minibüse binmesi gerekiyordu. Hemen gitmeliydi. Elinden gelse buhar olup havaya karışmak bile isterdi o anda.

Yolun boş olduğunu görünce gitmek için bir adım attı ama o anda kolunu ir mengene gibi saran el ona engel olmuştu. Dönüp baktığında Barlas’ın acı acı  bakan gözleriyle karşılaştı. İçi kan ağlıyordu genç kızın. Ama içinin acısına inat buz gibi baktı sevdiği adama.

Sevdiği adammış!

Barlas onun değildi ki! Hiçbir zaman da olmamıştı belli ki. Hep başkasının olandaydı Azra’nın kalbi.

Ah kalbi mi? Hani şu son beş dakikada binlerce parçaya ayrılan zavallı kalbi.

‘’ Bak Azra sana anlatacaktım , lütfen önce beni dinle.’’ Diyen adama boş boş baktı. Kolunu kurtarabilmek için silkeledi.

Buz gibi bir sesle ‘’ Bırakır mısın? ‘’ dedi en sonunda.

‘’ Hayır , bekle lütfen. Sana her şeyi açıklayacağım.’’

Genç adamın pervasızca kendini açıklamaya çalışması içindeki volkanın patlamasına neden olmuştu. Sanki saniyeler önce tim duygularını yitirmiş olan o kız değilmiş gibi ‘’ Neyi açıklayacaksın?’’ diye bağırdı.
Ağzını açtığı anda gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı. Bir yumruk attı genç adamın göğsüne.

‘’ Neyi açıklayacaksın ha neyi? Karını mı , oğlunu mu? Benimle nasıl oynadığını mı anlatacaksın bana? Ya ne istedin benden ne , ben sana ne yaptım? Ben seni sevdim be! Olmayan annemin yerine de seni sevdim , babamın , kardeşlerimin yerine de. Bir insan ne kadar sevebilirse o kadar sevdim seni. Herkesin yerine sevdim. Ama sen beni aldattın. Ah pardon , benimle olarak karını aldattın. Ama biliyor musun bugün yetim olmanın ne anladım Barlas bey. Beni anne babam değil , sen yetim bıraktın.’’

Her cümlede yüreği kan ağlıyordu Barlas’ın. Genç kızın akan her damla yaşında ömründen bir yıl gidiyordu sanki. Göğsüne saplanmış keskin bir bıçak habire deşiyordu kanayan yarasını. Her cümlede donuyordu damarlarındaki kanı. Ya da yakıyordu genç adamı.

YETİM (Ara Verildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin