Rachel ile arkadaş olmak beni sevindirmişti. Onun sayesinde Harry'yi de bulacağım gibi görünüyordu. Birlikte o tuhaf adamın-yani söylediğine göre ismi Edward Wang olan profesörü-görmeye gittik. Okulu bulunduğumuz yere çok yakındı bu yüzden arabayla on dakika sonra ordaydık. Üniversitenin kampüsü büyük ve yeşillikti. Hep hayalim böyle bir üniversitede okumaktı. Ama başıma gelen o şanssız olaydan sonra bir daha sınava girmeye cesaret edememiştim.
Rachel bana profesörü nereden tanıdığımı sordu. Aslında bu çok uzun bir hikayeydi. Bu yüzden çocuğu kaçırırken gördüm gibi bir yalan uydurdum. Bir yandan bana profesörün öyle biri olduğunu sanmadığını söylüyor bir yandan da hızlı hızlı yürüyerek beni onun odasına götürüyordu. Kapısının önüne geldiğimizde dayanamayıp birden odaya daldım. Fakat içerde kimse yoktu. Rachel benim arkamdan odaya girdi ve
-Tahmin etmiştim, dedi.
-Neyi? Nerde o?
-Sakin ol. Bugün dersi erken bitiyordu o yüzden çıkmış olmalı, dedi. Harry'yi bulmanın heyecanıyla daha çok panik yapmıştım ve onu gerçekten çok merak ediyordum. Rachel biraz düşünüp telefonunu çıkardı.
-Bir arkadaşımı arıyıp ona ulaşmasını söyleyebilirim. Bekle, deyip odadan çıktı ve koridorda yaptığı kısa telefon görüşmesinden sonra yanıma gelip onun laboratuvarda olduğunu söyledi. Hemen arabaya atlayıp şehir merkezinden uzak olan labaratuvarın bulunduğu yere doğru yolculuğa başladık. Yolculuk sırasında Rachel bana sorular soruyordu.
-Hangi üniversiteye gidiyorsun Hana?
-Şey...Gitmiyorum aslında.
Merakla sordu.
-Çalışmaya başladın demekki. Nerde çalışıyorsun peki?
-Çalışmıyorum da.
-Ah! Affedersin. Çok soru soruyorum biliyorum ama merak ediyorum. Üzgünüm.
-Önemli değil.
-Pekiii, yeğenin nasıl kaçırıldı anlatsana?
-Aslında onu kandırdığını düşünüyorum. Harry-yani yeğenim- saf biridir, dedim yalan söylemenin verdiği huzursuzlukla. Anlıyormuş gibi başını sallıyordu.
Sonra birden fren yaptı. Korkmuştum.
-Affedersin. Ben araba kullanırken frene hep ani basarım da. Üzgünüm! Geldik bu arada.
Başımı kaldırıp geldiğimiz binaya baktım. Büyüktü ve dışardan bakınca bir labaratuvardan çok bir şirkete benziyordu. Birlikte güvenlikle dolu kapılardan geçip içeri girdik. Gittikçe daha çok heyecanlanıyordum. Onu biran önce görmek istiyordum.
İçerde birçok beyaz önlüklü insan vardı. En tuhafı da sakat veya sağlıksız görünen insanlar yataklarda yatıyor ve tedavi görüyordu. Yanımdan geçen oldukça ciddi yüz ifadeli adamlar ve kadınlar bizi umursamadan işlerine odaklanmıştı. Rachel'e bakınca onunda şaşkınlıkla etrafı süzdüğünü fark ettim. Sanırım o da buraya ilk defa geliyordu. Fakat tuhaf birşey dikkatimi çekmişti. Burada çalışan her bilim insanının gözleri mavi renkti. Tıpkı Harry'nin ki gibi masmaviydi. Gözüme ilk çarpan şeylerden biri de tedavi gören hastaların yaralarının saniyeler içerisinde kapanıyor olması. Sanırım bu yine bana aynı kişiyi hatırlattı. Ben insanları incelerken Rachel bana dönüp
-Hey bak burada biri var. Sanırım diğerlerinden farklı. Bu insanlara ne yapıyorlar böyle?, dedi. Gösterdiği kişi camla kapalı bir alanda bulunuyordu. Genç bir erkekti ve vücudunun üst kısmı çıplaktı. Yatağın üzerinde başını eğmiş bir şekilde oturuyordu. Ona dikkatli bir şekilde bakmaya çalışıyordum. Yüzü belli olmuyordu fakat içimden bir ses onun Harry olduğunu söylüyordu. Gözümü ondan hiç ayırmadan başını kaldıracağı anı beklemeye başladım.
Başını hafifçe yukarı kaldırdı, saçları gözünün önüne geliyordu. Kapalı olan gözlerini birden açtı ve o an onun Harry olduğunu anladım. Çok sevinmiştim fakat birden biri önüme gelmişti.
-Sen?
Bu Edward Wang'tı. Yani o 'tuhaf adam'.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My İnnocent Boy ♥️
RomanceKonusu: Hikaye, dünyanın en şanssız insanı olduğunu düşünen bir kızın intihar etmek üzereyken bulduğu ve özel yetenekleri olan küçük bir çocukla aralarındaki olayları anlatıyor... Fantastik - Romantizm - Dram - Gizem - Kore -