~17~

202 30 20
                                    

Dağdaki küçük ve sevimli birçok anının olduğu köy ateşler içinde bütün anılarını da yanında alarak yanıyordu.
Sarışın adam acıyan ve hayal kırıklığıyla dolu bakışlarını köyden ayıramazken istemeyerek sandalın küreklerini çekiyordu. Yanan köyden hiçbişey kalmayana kadar bitişini izliyordu. Yeni kraliçe Namie'nin askerlerinin sesleri hala kulağındaydı.
Shizuo ne yanan kolunu umursuyor ne de kötülerin kendisini dervirmek için çabalayışlarını... Kalbini yakan en derin sarsıntıyı yaratan o masum sandığı ailesinin katili olan  o adam, sandalın diğer tarafında hareketsiz yatıyordu. Göğsündeki sahte Tanrının  hançerinin izi,  durmak bilmeden kanamaya devam ediyordu.
Sandalın bir ucu kanla kapalıyken Shizuo yutkundu. Onun ölmesi şuanda olmaması gereken bir ayrıntıydı. Onu yanına neden aldığını bile bilmiyordu. Onu öldürmeye gitmişken neden o katili kurtardığını kendine itiraf edemiyordu.
Sarışın gerçekleri bilmemeyi tercih ederdi kendisine sorulsaydı. Ama yüzüne en mutlu gününde vurulmuştu gerçekler...

Tek varlığı ailesiyken çıkan o yangınla herşey bitti sanmıştı tıpkı şimdi çıkan yangında herşeyin bittiğini düşündüğü gibi.
Gözleri doldu ama akmayacak kadar gururluydu gözbebekleri, buna engel olmak için birkaç kez kırpıştırmıştı. Dikkatini sandalın gittiği yöne vererek Ikebukuro'nun çıkışına, ona uzun gelen bir zaman diliminden sonra, ulaşabilmişti.

Gideceği biyer ve onlara evlerini açıp konuk edebilecek kimsesi  yoktu sarışının. Kenarı yanmış eski kayığı sahile yaklaştırıp Toprağa ayak bastı. Izayayı kucağına aldığında acı çektiğini daha net görüyordu dahası hissedebiliyordu. Kendisine sapladığı hançer kalbini teğet geçmişti.
Adımlarını hızlandırıp çevrede yerleşim yerine benzer birşeyler aramaya başladı. Koştukça endişesi artıyordu. Etrafını dağdan inmiş sis sararken ağaçları ve boş araziyide kaplamış ve kalan herşeyi yutarcasına gelmişti. Shizuo bunca zaman avcılıkla uğraşmıştı ama daha önce hiç kendini av gibi hissetmemişti. Zor durumda kalan biri olmamıştı. Yürümekten yorulan bacakları dinlenmeyi reddederken kucağındaki adamın baygın gözleri yarı açık boş ifadesiyle kendisini izlediğini farketmişti.

"Öyle bir durumdayım ki gerçek Tanrının  yardımını istemeden edemiyorum, şimdi elim kolum öyle düğümlenmiş ki nereye gitsem açamıyorum denedikçe daha çok dolaşıyor hayatımın ince ipleri"

Shizuo içindeki çığlıkları bağırmayı düşünsede durup derin nefes almaya başladı.

Izaya çektiği acının verdiği sızıyı düşünmemeye çalışırken gözlerini hafifçe açıp Shizuo'nun yüzüne bakmaya başlamıştı. İçinden dökülen sözler Shizuo'nun duyamayacağı kadar sessizdi.

"Tıpkı bir kurtarıcı gibiydin, seni hak etmediğime ölemem gereken iğrenç birisi olduğumu düşündürdün biranlık, beni neden ölmeye terk etmedin kaçıp kendini kurtaracekken beni kendi cennetine neden götürmeye çalışıyorsun, üstelik yolun dikenlerle doluyken benim gibi düşmüş bi Tanrıyı kim ne yapsın. Bi kenara atılıp ölmeyi beklemek istiyorum. Benden nefret etsende buna izin vermeyecek kadar insanlıkla atan çok güzel bir kalbin olduğunu biliyorum. İşte bu yüzden sana aşık olmamalıydım oyunbozanlık yapmayacaktım, kendi kurallarımı kendim çiğnemeyecektim. Tatlı gelen günahları senle yaşamayacaktım."

Izaya kanayan dudağının kenarında beliren küçük gülümsemesini zorlukla yüzünde tutmaya çalışırken yorgun düşmüş ve gözlerini dünyaya kapatmıştı,  sarışın adamsa dayanma sınırına gelmişti. Zamanını bilemediği bir bilinmezlikte giderken  gücünü tamamıyla kaybetmişti.

Sis dağlara doğru çekilmeye başlarken Shizuo görüşüne giren eve doğru yönelmişti. Evin kapısına geldiğinde  Izaya'nın tekrar bayılmış olduğunu farketti. Onu belkide hiç uyandıramayacağının düşüncesi beynini işgal ederken bu düşünceyi uzaklaştırıp evin kapısını kırdı.

Uzun zamandır kapısı açılmamış ev bomboş sessizliğiyle karışmamıştı misafirlerini. Shizuo antika eşyalara göz gezdirip yukarı kata çıktı. Yukarıda  bir tane oda vardı, geniş yatak odasıydı. Izayayı hızlıca  yatağa yatırıp  göğsünde kanayan yaraya dokunmamaya çalışarak üstündeki tişörtü çıkarıp üstünün çıplak kalmasını sağladı. Yarayı temizlemek  için hızlıca  banyodan temiz su getirmişti. Yaranın çevresini  temiz bezle silerken göğsünün ortasında derinleşmiş kanayan bölgeye dokunmamaya çalışıyordu. İşini hallettikten sonra uyanıp uyanamayacağından emin olamadığı adamı yatakta bırakıp aşağı indi.
Gücünü çok kısa sürede toparlayıp evden dışarıya çıktı.
"Hemen bi doktor bulmalıyım" derken dağın eteğinde çevresi ağaçtan başka bişey olmazken sinirden güldü.
Kendi kendine "b*k bulurum" diye söylenirken başka evler bulmaya çalışıyordu.

Nujo Kasabası tabelasına bakıp küçük sevimli binaları gezmeye başladı. meydanda birkaç çocuk gülüp oyunlar oynuyor, eski dükkanlar müşterilerle uzun sohbetler ediyordu.
Herkes kendi halinde sıradan hayatlarında devam ederken Shizuo onlardaki şansın kendinde olmasını gerçekten istemişti.
"Şifaevi" diye biyer hakkında konuşan iki kadını dinlemeye başlamıştı. Yanlarına gelip;

S-"Şifaevini nerde bulabilirdim" demişti. Kadınlar sarışın adamı ve yıpranmış kıyafetlerini inceleyerek
"Patikanın sonundaki sarı ev" demişti.

Shizuo onları umursamadan aldığı bilgiden dolayı teşekkür ederek patikayı takip etmeye başlamıştı.
Patikanın sonuna geldiği zaman kadınların dediği sarı evi görmüştü.
Kapısının önünde durup kapıyı acele tavırlarıyla çaldı.
Içerideki yaşlı adam daha kapıyı açmadan  "Zamanı kısıtlı bi adam gelmiş ben yola çıkıyorum Mia " diyerek kapıyı açtı.
Yaşlı adam Shizuo'nun bişey demesine fırsat vermeden

-"Hadi gidelim hastamızın durumu çok kötü ölmesi muhtemel hemen onu görmeliyim" demişti.

Shizuo aklındaki 'nerden biliyor' sorunlarını kenara atıp yaşlı adama yetişti. Kısa süre sonra eve varmışlardı.
Yaşlı adam yukarıya çıkıp Izaya'nın olduğu odaya girdi.

Shizuo kapıda onun yaptıklarını izlerken güçlü görünmeye çalışıyordu.

Yaşlı adam Izaya'nın yarasına dokunmadan üstünde parmaklarını gezdirirken kendi kendine konuşmaya başlamıştı.  ~ "Zehirli bıçak darbesi muhtemel olan kesin ölüm için kullanılır. Ama bazen bıçak iradeyi geçemez ya da bişey bu intiharı engeller işte ozaman hastayı daha kötü bişey bekler. Ölümden daha çok can verdirecek yakıcı acı. Bu genç adam için bütün şifa büyülerimi ve muskalarımı taksamda işe yarayacağına emin değilim. Bu kesin intihardır."~

Shizuo kaşlarını çatıp başını olumsuz anlamda sallayarak "Bu mümkün değil o ölmez, buna engel olmalısın"

Yaşlı adam başını eğip ~"Bu genç adamın kalbi ölüyor "~ demişti.
Shizuo kapıyı sertçe kapatıp çıktığında Yaşlı adamda Izaya'nın ölümünü durduracak işe yaramasını umduğu  büyüler yapmaya başlamıştı.

Sarışın eski evdeki kendi ayak seslerine bile tahammül edemez olduğunda dış kapıyı kapatıp kendini kasabaya doğru gitmeye zorluyordu.
Midesindeki kusma isteğini unutmaya çalışıp Kasabanın meyhanesine giriş yaptı. Ortadaki masalardan birine oturup önüne istediği en ağır içkileri bedeniyle buluştururken midesini yakıp geçmesini umursamadı. Yaşadıklarını unutmayı gerçekten isterdi. "Keşke Izayayı hiç tanımasaydım " diye mırıldanırken Beşinci bardağını da yere atıp kırmıştı. Taşıdığı yükün altında kalıp ezildiğini hissediyordu. Bu hissiyle herşeyi,Izaya'nın masum ailesine yaptığı gibi, yakıp küle çevirmeyi istedi. Bedeni gevşerken yanına oturan güzel kadınla bakışları buluşmuştu. Onun kendisine yaklaşmasını fırsat bilerek Shizuo da ona yaklaştı. Saçlarını okşayıp dudaklarına dokunurken onu mutlu edecek bir arayışa girmişti.
Yanlış yaptığını kalbi atarak hissettirsede unutmayı isteyen aklına uymayı istiyordu. Kızın yumuşak ellerini okşarken elini dudaklarına götürüp öpmüştü.
Söylediklerini duymuyordu. Kırmızı dudaklarla arasındaki mesafeydi kapatırken önünde Izaya'nın yüzünü görüyordu. Bu güzel anı berbat etmemeye odaklansada başaramayıp kadının yanından hızla kalkmıştı.
Kasabadan uçarcasına koşarak kaçarken aslında ne kendinden ne de Izaya'dan kaçabiliyordu.
Sadece koşuyordu.
Tekrar çocukluğuna ailesinin yanına dönmek istiyordu.
Ama sadece koşuyordu...

Tanrı nın Kuralları (Shizaya)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin