Üşüyorum... ne kadar da soğuk oldu bu aralar. Kış geldi sanırım. Gözlerimi açamıyorum...Açmam gerekiyor. Gözlerim etrafı görmek zorunda. Akan burnumu çekerek gözlerimi aralıyorum. Gökyüzü kızıla boyanmış.. Bu beni amaçsız bir şekilde gülümsetirken gözlerim doldu. Sıcak bir yere ihtiyaç duyan vücudum, soğuk havada ölmek isteyen ruhum arasında seçim yapamıyorum.
Oturduğum yerde kıpırdandım. Bir ağacın altında oturmak ne kadar güzel olsa da sonbahar günü bu pek güzel değildi. Islak ve soğuktum. Ama yinede kalkmak istemiyorum. Gözlerim karşıdaki yola kaydı, orada hiç insan yok. Yağmuru sevmiyorlar. Ama yağmur içilebilen tek yaşam kaynağı...
"Dipper."sesin geldiği yöne bakınca ikizim mabel'ı gördüm. Burnumu tekrar çekip ona döndüm.
"Evet?"bana yaklaştı. Üstünde dizlerine gelen pembe bir mont vardı. Ayağına geçirdiği plastik botlar ve gökkuşağı renginde şemsiyesiyle yanıma çöktü. Elini saçıma koyarak Üzgün gözlerle bana baktı.
"Yeter ama Dipper. Seni sevmeyen bir kız için kendini bu kadar yıpratma. Daha kış bile gelmedi ama sen bilmem kaç defa havale geçirdin. Yetmedi mi?" Burnumu çektim. Göz Yaşlarım tekrar çenemden aşağı ararken mabel'a sarıldım. Sophie adlı bir kız için bu kadar acı çekmem haksızlık. Onun bunu bildiği halde bana ucube diyerek dalga geçmesi haksızlık. Ben de insanım. Isınmak istiyorum. İçim mutluluk ile dolsun istiyorum. Çok Şey mi istiyorum? Beni bu duygudan kurtaracak herşeye razıyım. Yoksa intihar edebilirim. Gençliğin baharı dedikleri 20 yaşımda. Bu dünyadan göçüp gidebilirim.
Denemedim de değil hani...
Bileğimi kesmek istedim. Fakat mabel hissetmiş gibi dibimde bitip beni kurtarmıştı. Bir daha yaparsam beni affetmeyeceğini söyledi. Ben de vazgeçtim. Ama çok acı çekiyorum.
*****
Bugün yine arkadaşlarım tarafından çağrıldım. Neden çağırdıkları belli zaten. Sophie de orada olacak ve başka erkeklerle birlikte yiyişip bana hakaret edecek. Ben oradan kırgın bir şekilde ayrılırken herkes bu halime gülecek. Hep aynı..
Ama ben onu bir kere daha göreceğim için gidiyorum. Açıkçası çok acınası biriyim. Yaratıklar ile 12 yaşında savaşan o çocuk, şimdi aşka yeniliyor. Ölmek istiyorum ama yapamıyorum...
Kafeye vardığımda yine aynı yerde oturmuş konuşuyorlardı. Sophie de bir erkekle birlikte oturuyordu. Ah, hayır... erkeğin kucağında oturuyordu. Onlara yaklaştığım zaman beni fark ettiler. Boş olan sandalyeye oturup gülümsedim. Benim en büyük silahım buydu...
"Ah, sen mi geldin?"dedi soğuk sesle Sophie. Ona bakmadım, bakamadım. Bana yine o küçümseyen bakışlar ile bakıyordu.
"Hadi ama sevgilim~ yapma, üzüyorsun."dedi sevgilisi. Sevgilisi-Robert Sophia gibi değildi. Daha insandı. Ama çok değil...
"Bana onu koruma canım. O bir ucube, insan Degil."bende insanım demek istesem de ses edemedim. Gözlerim yanımıza gelen garsona kaydı. Tanıdık gelmişti sanki. Büyük gözlerim ona büyük bir ilgiyle bakıyordu.
"Ne alıyorsunuz gençler?"dedi. Sesinden anlamıştım. Yüzümde bir gülümseme büyüdü.
"Gideon? " adını seslenince bana döndü. Biraz battıktan sonra gözleri büyüdü.
"Dipper pines? "Şu pines deme şekli yok mu, hiç değişmemiş. Ah, hayır çok fazla değişmiş. Başımla onayladım. Gülümsedi.
"Vay canına! Seni tanıyamadım! Çok değişmişsin, hala hatırladığım gibi misin? Gizemler falan?" Göz kırpınca kıkırdadım. Onu bile özlemişim.
